31 Ocak 2010 Pazar

y48

Allah güzeldi, bilinmek istedi. Kendi güzelliğinin delili olarak Hz.Muhammed’i (s.a.v) yarattı.daha sonra yüz yirmi dört bin daha peygamber yarattı hepsine kendi güzelliğinden dağıttı ve kendisine ulaşmak isteyecek olanlara elçileri kılavuz kıldı.Bu hayat kapılmanın b,r sınavıydı, güzel olana kapılmanın.Güzel olanı anlamlı kılmak için zorluğu yarattı böylece insan samimiyetini sunabilecekti ve özgürlük ona bahşedilecekti.Sınırsızlığı zorlayacak istediği hayatın istediği yerinde olabilecekti.Bütün zevkler vakit geçirmek için olsa da aşk zamanı yok eden şeydi, insan Allah’a ulaşabilmek için var oldu, onda yok olabilmek için yaratıldı.Bundan geri kalan sadece esaretti.İnsan uzun süre zindanda kalsa oraya alışır ve artık çıkmak istemez biz bu zindanda bütün ömrümüzce yaşadık hiçbirimi duvarın arkasındaki manzarayı merak etmedik, senin ilminden habersiz kaldık.Bu zindan bizim evimiz oldu, dışarıdaki manzarayı merak edenler olarak suçlu olduğumuzu kabul ettik, varlığımız zaten bir suçtu.O yüzden şu an burada nefes almak zorundayız.Lakin bir teslim olduktan sonra herhangi bir sınır kalır mıydı? Biz sende özgür olmaya geldik.Seçimlerimizde sendin geçmişimizde geleceğimizde ama bunları bilmekten daha önemli olan şey bunları yaşamaktı.

Sahip olduğumuz her şey artık boş bir uğraştan öteye geçemez. Ne hayallerimiz, ne mevkiimiz, ne malımız, ne de bildiklerimiz umurumuzda değil Biz bu yalanlar boyanmış dünyayı istemiyoruz bize kendi dünyanı görmeyi nasip et.Eğer bunu hak edebildiysek. Seni anlatırken hata yaptıksak aşkın karşısında boynumuz kıldan incedir.

Sema Nedir?

Mevlana’nın seması ağlayan gönüllere bayramdır.Bir yıl boyunca et yiyemeyen garibanların bayramda et yiyerek sevinmeleri gibi.Sema Musa’nın asasıdır, onunla bütün iyi niyetler bütün göz yaşları kurtuluşa erer, bütün yıkılmış ümitlere kapılar sonuna kadar açılır.Onla koca deniz insanı bağrına basar.Tek bir iyi niyet bile dünya malıyla paha biçilemez değerdedir. Sema gönlün arşa yükselişidir insan zaten bedeniyle yaşamaz hayatı insanı hayatı ruhuyla yaşar beden burada ruhun gıdasıyla dönse bile ruh kurtulmuştur dünyadan Allah o ruhu bağrına basmıştır bütün kötü niyetlerini rüzgarda uçuşan tozlar gibi silip onu kendisiyle doldurmuştur.O anda ne gelecek kalır ne geçmiş ne isim kalır ne ikilik her şey odur.Bütün güzellikler her şeydir her şeyde bir şeydir.İnsan dokunduğu gördüğü ne duyduğu şeydir.


Mevlana’nın seması candır varlığın nedenidir.İnsanın var olma sebebidir ne zaman olursa olsun her insan sonunda buraya çekilir.Her insan kendi varlığını öldürüp gerçek olandan bahsetmeye başlayacaktır.Sema bütün sözlerin kaynağıdır bütün güzel sözlerin zahmetsiz akmasıdır sema candır bütün canların aynı duyguları hissetmesidir bütün ruhların aynı ip bağlanması gibidir.O ipte candır.

Sema İsa’nın nefesidir.İnsanın bütün yanlışlarının eseri olan sakatları hastalıkları, akılsızlarını iyileştiren sebeptir.Onun hatırına bütün günahlar affedilir sebepsiz yere inat çukuruna düşmüş bütün nefsler o çukurdan çıkarılır.Ne derdi Mevlana: “Firavun Allah’ı görse bin kere Musa olur.” Firavundaki sarhoşluk Musa’yı geçer.Bütün yaratılmışlar şaşar kalır daha demin Allah’a bin türlü hile ile karşı çıkan nefsinin en derin çukurlarına kök salmış, sağlamlaşmış bu zat nasıl olursa bütün köklerini yakıp kanatlarını çıkarmış göğe doğru yükseliyor bu ne hız? Aşk ile geçen bir an Allah’tan uzak geçirilen otuz yıllık namazdan yeğdir.Bu aşk ne kadar hızlı ki yerin dedi kat dibinde gezinen köstebeği kanatları olan bir canlı yaptı.Toprak bir bunu görünce ortadan yarıldı ona merdiven oldu göğe yol açtı ve dedi ki:”Artık senin tenin bana haramdır ait olduğun yere git”.Aşk öyle oldu ki az önce bulutlar altına gömülmüş karanlık bir geceden bile daha kara olan kalbe dolunayı gösterdi onun ışığındaki her zerrenin lezzetinden tattırdı ruhun ağzı yoktur ki lezzeti nasıl tadar.

Mevlana’nın seması yoksulluktan hiçbir şeyi kalmayıp kırık bir yürekle Allah’a yönelen Müslüman’ın duasına benzer.Hiç bir şeyi kalmayan bütün umutlarını Allah’a bağlayan ondan gelecek bir nişaneye kul olan ondan bekleyen onu bekleyen o fakirin duasına benzer yok olmuşluğun yıkılmışlığın sınavından çıkmış temizlemiş adamın duasına benzer.Yıkılmak ne demek oluyor ki? Müslüman adama gam yoktur yıkılmak, yok olmak yoktur.Onun her sözü Allah’ın varlığına delildir onun sözleri ile başkalarını sözleri arasında bir perde vardır bir fark vardır.O fakirin duası gibi kırıl bir gönülle o kapı vurulur üzüntü görmeyen gönül nasıl temiz olabilir başka türlü o kapı çalınabilir mi her üzüntü arkasında neşeyi barındırır insanın kendisinden bile gizlediği neşe Allah’ın oraya serpiştirdiği birkaç demet papatya gibi saklıdır hüzünde yoğrulan insanın derinliklerinde.

Mevlana’nın seması güneşli bir havada çimlerde koşuşan çocuklara benzer.İnsan ne kadar tecrübeye sahip olsa da hiç biri kendisinin olmamalıdır.İnsanı ruhu arşa yükselde o yine çocuk gibi boş boş çevresine bakmalıdır.Sahip olduğu hiç bir şey kendisinin değildir hiçbir anlam kendisinde sonsuza kadar duramaz o yüzden o hiçbir şey bilmeyen masum bir çocuk gibi dolaşmalıdır semada çocuklar gibi şaşırmalıdır gördüğü şeylere.Aşık bütün sırların saklandığı bir sandık olsa da o yine çocuk kadar masum bakabilmelidir etrafına hiçbir bilgisinin kendisine değmediğini nefsini okşamadığı bilerek bakmalıdır.Yedi yüz yıllık ömrü olsa da yaşlanmayan bir çocuk olmalıdır eğer aşıksa lakin ben gencim diyen aşık olamaz aşık olan çocuktur.

Sema nedir? Susuzluğa aç yeşilliklerin tekrar yağmura kavuşmasıdır.O beklenen yağmur gelince bütün bitkiler secdeden başını göğe kaldırır ve sema etmeye başlar o yağmurun sesi onların müziğidir.Ney gibi sakin ve huzuru çağırır.Bitkiler o yağmurun sesiyle semaya kalkar binlerce kez şükür eder.

Sema nedir? Var olan her şeyin varlığını unutmasıdır.Bütün kainatın sarhoş olmasıdır.Aklını kaybetmesidir.Hissetmekten başka hiçbir şey yapamayacak hale gelmesidir.

Sema nedir? Her sözün Allah’ın sözü her bakışın Allah’ın bakışı olmasıdır.Bir şeye uzanan her elin Allah’ın eli her dokunuşun Allah’ın dokunuşu olmasıdır.Her niyetin Allah’ın niyeti olmasıdır.Semada sözü söyleyende Allah’tır sözü işitende.Görende Allah’tır görülende. Aynadayken kişi kendini görür.

Sema nedir? Bütün niyetlerin aşk denizinde yıkanmasıdır.Kirli olan her niyet aşk denizinde temizlenir.Bir resmin her yeri güzel yapılsa bir yerine boya damlasa o resim kendi büyüsünden mahrum kalır Sema o resimdeki her rengin gözünü meydana çıkarır ve hepsi Allah’ın kaderindeki yerinde toplanır ve o resim anlamlı olur.O resimdeki keler günahlar ve kötü niyetlerledir.Allah eliyle bütün o lekeleri resimdeki ağaçların dağların içine karıştırır.Günahlar sevaplara çevrilir.

İnansan insanın resmindeki her parçası sabrın, güzel hareketlerinin, sözlerinin sembolüdür. O mananın her anlamlı zerresinin resimdeki şekle bürünmesidir.İnsan o resme baktığı zaman hayatının anlamını görür bu anlam inanan insan için inancının resmidir.Kafir insan için çirkinlikten başka bir şeyi barındırmaz.Nasıl ki güzel niyetler lekeleri temizlerle, hepsini kendine çekerse çirkin niyetlerde birkaç güzel kırıntıyı yok eder, onları kendine çeker.

Herkes övündüğü şeyde kendi resmini görür hiç günahıyla övünen Müslüman olur mu? Günahıyla övünen çirkin huylu adamdır.Kendi resmi övündüğü şeylerin şekle bürünmüş halidir.Gördüğü şeyde bir rezalettir.O çirkin huylu adam o resme bakıp bakıp kendi hayatını anlamını görür.O resmi çizdiren nefs ve şeytandı.Her resim farklı olsa da hangisine bakılsa hissedilen şey aynıdır.Yalnızca kuvveti farklıdır.

Her resim ezelde çizilmişti ama o resmin manasının delili yoktu.Manayı çağıran niyetlerdir ve niyetlerin hayata dökülmesidir.Böylece o insanın manası kağıda işlenirde o insan bu mana benden uzak diyemez dese mana ona:”Ey çirkin huylu adam sen beni dünyada günde yüz vakit çağırırken şimdi nasıl olurda benimle bir ilişkin olmadığını iddia edersin, melekler benin senle olan muhabbetime şahittir.Dünyadayken sen bana aşıktın.Şimdi yavrunun annesinin kucağına saklandığı gibi ruhunu benden yüz çeviriyorsun.Bütün hayatını bende meşk etin bunca yıllık ömrünü yalanlamaya çalışıyorsun.
Hiç kimse bir anlık bir hatanın eseri olmaz, hiçbir bahane senin benle olan aşkının yalancı çıkaramaz.Zaten şahit olarak Allah yeter.Senin kendine söylediğin yalanlardan gökler bile karanlığa büründü.Şimdi gel de siyaha boyadığın bulutların karşılığını al” Senin resmin senin şahidindir.Dünyada yalan varsa doğruda vardır.Yalanın zehrine kapılmış kişi doğruyu yalanla yok edebileceğini zanneder.Lakin o yalana sarılmak için bütün sebepler bütün yollar tutulduğunda ve azap insana sarıldığında işte o zaman insan:”ben bir yalancıydım” der.İnsanın dudaklarından doğru cümleler dökülür buda paha biçilemez.

y47

Münafıklar kafirlerden daha kötüdür. Onların kendilerine söyledikleri yalan bir süngere benzer ona bakan insanın içindeki imanı emmeye başlar. Çünkü o insanları kalbi ile sözleri farklı şeyler söyler buda yalan üstüne yalandır. Kalbi Allah’a zerre kadar inanmaz ama dili her an Allah’ı anmakla meşguldür. Bu tür insanlar mert değildir. Kalplerinde yatanın arkasında durmazlar o yüzden kafirler münafıklara göre daha merttir.Onları cehennemi bu yalancılara göre daha hafiftir.Münafıkların kafirlerden daha yalancı olmasına sebep şudur: Kafir adam Allah’ın mucizelerini görse Allah’ın varlığını kabul etse bile kibrine yediremediği için onun varlığını reddeder.Reddeder ama bunu diliyle de söyle safını belli eder bu konuda merttir. Tutunduklarının arkasındadır. Münafık adam Allah’ın varlığını kabul eder ona inanmaz ama diliyle inanıyorum der böylece hayatı boyunca kendini yalanlar. Buda Müslüman zata daha çok zarar verir. Kafirle savaşan Müslüman Allah için savaştığını bilir bu konuda şüphesi yoktur ortada yalan yoktur ama münafık adam Müslüman zatla mertçe savaşmaz ona zarar vermek isterse sebepleri başka şeylerden seçer. Savaşa gitmeyecekse kafir gibi “inanmadığım şey uğrunda savaşmam” demez. Hastalıktan, yoksulluktan bahis açar. Müslüman’la uğraşmak istiyorsa açık açık seninle Allah’ın yüzünden savaşıyorum demez. Bunda Müslüman zatın kalbine bir ağırlık bindirir. Sebepleri kendine kalkan yapar. Onların arkasından senle cenge girişir. Sözlerinin arkasında Allah’ın inkarının bulunmaması ona karşı cephe alınmasını zorlaştırır. Misal: İmanı olan bir adamla evlenen bir kadın, münafıksa ondan ki imanın ışığını söndürmek için o insanın başında dır dır eder.En mutlu anlarını olumsuz duygularla doldurur.Ondaki neşeyi ve güzelliği almak için gizliden gizliye çalışır ama bunların hiç birisini dinin içinden açıkça yapmaz.O tür insanlar siyah kara benzer imanın nurunu örtmek için sanki bütün vücutlarıyla onu kaplamaya çalışırlar.Sen Müslüman değilsin iddiasında da bulunamazsın. Bu da yük üstüne yüktür. O yüzden münafıkların azabı daha fazladır.

Münafık olan zat diliyle her an Allah dese de gerçekte onun nuruna zehir kesilir. O yüzden güzellikten bir parça bulunan sözler ortaya atılırsa münafık olan zat bu sözlerdeki duyguyu paylaşmaz. Konuyu değiştirir yine kendi yalanıyla Allah demeye devam eder.

y46

Dünyadaki varlığımızın amacı içimizde neler beslediğimizi kabul etmektir.Dünya buna uygun yaratılmıştır.Ölüm mantık için belirsizdir.Allah cennet için inanan adam aramaz eğer öyle olsaydı melekler görünürdü.Melekleri ve iblisi gözleriyle gören insanlarda hemen inanırlardı.Herkes inandığı için kimin gerçekten güzel olana inandığı için bu yola girdiği kanıtlanamazdı.O yüzden bu dünya mantık için belirsizdir.Bu dünyada insan gerçekten inandığı şeydir.Çünkü kötü huylu adam Müslüman olmak isterse şunları düşünür.”ölüm zaten bir belirsizlik ne malum cennetin cehennemin olacağı, zaten İslam’ın sözlerinden de oldum olası haz etmedim böyle bir kumar için neden bu uzun hayatımı heba edeyim, ben en iyisi bildiğim yoldan devam edeyim keyfime bakayım” Allah eğer “dünyaya insan yerine melekleri elçi kılsaydım muhakkak onların arasından bir meleği peygamber olarak gönderirdim” Allah’ın insanları şüphede bırakmasının nedeni her insanı kendi süzgecinden geçirmek istemesinden gelir.O bu dünyada gerçekten saf duyguları arar.Yarattığı dünya insanı bu süzgeçten geçirir.Müslüman zat bunu düşünürse söyle der:”Ben Allah’ın bana söylediklerine zaten inanıyordum ama şeytanın dediği gibi ölümden sonra dirilmeseydim eğer cennet bir sürpriz olsaydı. Bunu hiçbir zaman kayıp olarak görmezdim ben iyi bir insan olmayı seçtim hayatı bu şekilde yaşadım. İnandığım şekilde yaşayacağım. İnandığım şekilde öleceğim, bu benim sonum olsa da” güzellik Allah’tan gelir.Allah bakidir.Böyle bir teslimiyete gelmiş bir kul nasıl yokluğa bırakılır?Sen iyi olmayı köşklere, mala, mülke, sonsuzluğa ulaşmak için istemedin, ruhunu köşklere, saraylara satmadın.Ruhunu Allah’a sattın, Allah’ın istediği yere geldin dünyanın cilvesi seni aldatmadı ve şimdi yok olup gitti geride herkesten sakladığın iyi niyetlerin kaldı, bilmeliydin ki o iyi niyetlerinin hepsi Allah’tan bir nişaneydi seni sözsüz sessiz ömür boyu kendine çağırdı.

Kötü huylu adamda Azrail’i görünce imana geldi.Şimdi mi?Gözünden perdeler açıldığı ama geçmişin şu anda gördüklerini yalanlamakla dolu.Gerçek şu ki o adam hiçbir zaman sevgiye iyiye inanmadı kendisi köpek huyluydu bütün insanları da kendisi gibi gördü.

Allah’ın sanatı insandı, insanı inandıklarıyla birlikte ölümün kapısına sürükledi.İnsanın tek sermayesi inandığı şeydir.Onla alacağını alır.

y45

İnanmayan insan ya da inancında zayıflık olan insan tilkiye benzer onun şeytanı ise aslan olur onla istediği gibi oynar.Ancak inanan insan aslana benzer onun zıttı da tilkiye benzer ona mağluptur.İnançsız insanlarla şeytan top gibi oynar onu istediği yere sürükler ona istediği şekilde zarar verebilir. Ona bakışlarıyla zara verebilir sözleriyle tesir edebilir. Tutumlarıyla istediği yere sürükleyebilir.



Lakin o tür insanlar inanan birinin yanında ezelden mağlupturlar ne sözleri ne bakışları ne tutumlar ve kendi davalarına dair hiçbir olguları inanan insana zarar veremez.O insan her sözü onların üstüne çıkar.Böyle böyle şeytanın kılıfını giymiş insan oradan kaçmak için can atar.

Bu yüzden inancı zayıf insan bu yola gelirken zorlanır çünkü aslanın pençesinden kaçmak zorundadır.Bu öyle bir şeydir ki bazen insan kendi dini için her şeyi geride bırakmak zorundadır dostum dediği sevdiği herkesi bırakmak zorunda kalır.Çünkü o insanlar din deyince kırk yıllık dost olsalar dahi sana düşman kesilirler dostlukları ve sevgileri pamuk ipliğine bağlıdır.Seni bu yoldan geri çevirmek için dostluklarını, sevgilerini ve aşklarını kullanırlar.Bu kişiler annen baban en iyi dostlarındır ya da akrabaların olacaktır.Bütün bir ömrü boyunca boşa harcanacak olan hayat kıyamette aslını göstermeden kendisini şimdi açık etti.Uğruna yıllarını akıtacağın insanlar din deyince sana yılan kesilirler.Zararın neresinde dönülürse kardır.Zaten İnsan insana ne kadar yakındır?İnsan ya nefsine yakındır ya Allah’a
geç kardeşim geç bu dünya koca bir yalandır şu bataklıkta arı su ne arar?bir iki damla temiz şu çamurlu suyu temiz gösterir mi onlarda arasında gizlenirde saflığını korumaya çalışır onların dışında bu dünyada sevilmeye layık kimdir? Kim pisliğe aşık olur? İnsanlar perde iken arkalarındaki pisliğin sırrı onlarda gizliydi lakin Allah onu bir imtihan kıldı da insanların gözüne farklı gösterdi. Böyle insanlar pisliğe aşık oldular onu yediler, ona sarıldılar, ne yaptıklarını bilmeden geride kirli anılar bıraktılar.Azrail geldiğinde ellerine bulaşanlar geçmişine şahitti.Şimdi böyle insanlar sevilir mi? Senide kendi elleriyle taptığı şeye bulaştırmak isterken temizi pis, pisi hoş görürken, böyle insanlar sevilir mi? Akıl onlardan topluca göç etmiş ve geride sadece körlük ve saçmalık bırakmışken böyle insanlar dost edinilir mi? İnsan dostuyla beraberdir. Bir yol var tanımsız insanın söyleyebilecek tek bir sözü olmayan sadece hayran kalabileceği, bir yol var her sözün aynı sığlığı barındırdığı kısır bir döngü, her şeyin yalan olduğu bunu bile bile yaşamak bütün bir hayatın yalanın ta kendisi olması.

Bu tür insanlar genellikler çocuklarını putlaştırırlar buna onları sapıklığa iter.



Sapıtmanın bir yolu vardır.Bu insanlar Allah’tan başka her şeyi ilah edinip ona tapmaya başlarlar.Kiminin Allah’ı paradır.Kimininki kadının yüzü, Kimininki de malı mülküdür.Bu tür insanlar sahip olabilecekleri tanrılar yaratmaya çalışırlar.Bir kadına aşık olup onu kutsallaştırıp onu elde etmeye çalışırlar yada tam tersi.Tek istedikleri şey kendi ilahlığını içten içe kanıtlayacak delile sahip olmaktır.Fakat Allah hiç kimseye öyle delillere sahip olmasına izin vermez o yüzden onlarda bir yalanın peşinden koşarak gerçekte hiç var olmayan bir yalanın ya da aldatmacanın hayaliyle yaşar.İnsan kendi acizliğinden haberdar olduğu için tamamen sapıtmadıkça Tanrılık iddiasın da bulunmaz.İçten içten kendilerini bu iddiaya yaklaştıracak şerlere yönelirler.

Günümüzde yaşayan erkek bir sanatçını çok fazla hayranı varsa toplum tarafından tanınıyorsa genç bir kız onunla birlikte olmak ister.Bu onu sevdiği için değil ondaki statüyü elde etmek istediği içindir.Bunların hepsi küçük şirktir.O kızın içinde beslediği duygu şudur:”ben hepinizden farklı olarak bu sanatçının sevgisine sahibim hepini onu istiyorsunuz ama ona beni istiyor.O yüzden hepiniz beni istiyorsunuz” bazı kaynaklara göre insan cehennemde sadece şirk yaptığı için yanar. İbliste bu kız gibi Allah’ın varlığının reddetmemiştir ama şirke düşmüştür üstünlüğü kendisinde görmüştür.Şirkin yüz türlü yolu vardır.Ama hepsinde amaç aynıdır.Şirkin temel amacı ilahlık iddiasında bulunmaktır.Ancak başka insanların nefslerini bastıramaz onlarda ilahlık iddia ederlerse onların arasında bir yer edinmeyi tercih eder.O yüzden putların sayısı çok fazladır.Herkes kendi zanaatını ilahlaştırmış, ötekilerin yanına koymuştur.Bu noktada kimse boyun eğmemiş.

Geleceğe dair hayalin nedir sorusu

İnsanların çoğunun geleceğe yönelik ulaşmak istediği hayalleri vardır. Halbuki geçmiş de gelecekte Allah’a perdedir. Mevlana böyle demiş çünkü gelecekten bir şey beklemek razı olma makamına ulaşamamak demektir insan şu andaki yaşadığı an Allah’ın ona verdiği hayattır ve insan verilen bu hayata razı gelmelidir.Fakir bir insan zengin olma hayaliyle yaşamamalıdır.çünkü fakirliği veren Allah’tır ona bunu tayin etmiştir.İnsan kendisine verilene razı olursa bütün hayatı boyunca mutlu ve huzurlu olarak yaşar ama o fakir zat kendi geçimi için çalışırsa Allah sebepler yaratarak onu zengin edebilir ama bu onun hayalinin bi sonucu değil Allah’ın onu başka oraya sürüklemesi sonucu olmalıdır.

İnsanın geleceğe dair ulaşamayacağı ya da çok zor ulaşacağı hayaller kurması nefsinin bir oyunudur.O tür insanlar içinde bulunduğu durumu kabul etmeyerek ruhlarının kendi hayallerine çevirirler.Dolayısıyla kendi hayatlarında yaşamazlar.Hayatları boyunca ulaşmak istedikleri yalan bir hayat vardır sanki ona ulaşınca her şeyin güzel olacağını zannederler lakin bu dünyada güzel olan şeylerde nefsin payı yoktur.

İnsanın nefsi kendisi bir hayatı boyunca yalanlarla avutarak onu oyalar bu hayallerin hiç biri temiz değildir .İnsanların gözüne ne kadar saf ve temiz görünsede…

İnsan geçmişi geleceği Allah’a bağlamalıdır böylece razılık makamına yaklaşır.Geçmişte kalabilir ya da gelecekte yaşamaya çalışır geleceğin kendisine güzel şeyler getireceğini zanneder.Buda nefsin insana kurdu binlerce tuzaktan yalnızca birisidir.

Bir insan dünyayı yönetmek için var olmadı, belki de var olmasının tek sebebi birisine içten samimi bir gülümseme atmaktı…

Sapıklık nedir?

Allah’ın ayetlerinden gafil olan tamamiyle nefsinin eline geçmiş kişiye İslam’da sapıtmış ya da sapık denir.Bu kişiler yer yer ben tanrıyım edasıyla yeryüzünde dolaşır.Yer yer akılsızca saçmayıp dururlar.Bazen de birbirlerinin köpekliğini yaparlar.

Nefs çirkin olan her şeyden hoşlanır eşcinsellikte buna mensuptur.O yüzden insanların eşcinsel olmasının nedeni kendi nefislerine kulluk etmelerinden kaynaklanır.Eşcinselliğin nedeni budur.Hiç bir gerçekten Müslüman olup sonra Müslüman olabilir mi?İki zıttın aynı bedende ne işi var.Eşcinsellik sapıklığın yalnızca bir yönüdür.Eğer kişi maddi olan ve arkasında güzel bir mana barındırmayan şeye kopamayacak şekilde sarılırsa buda sapıklığa delalettir.

Bir insan bütün değerlerini paraya satabiliyorsa zaten sattığı şeylere sahip değildir.Gerçekten imana sahip olan birisinin önüne dağ kadar altın koysalar karşılığında imanını isteseler o bu değişime girmezdi.Lakin öyle adam az bulunur.Bunu maddeye tutulmuş birine versen o anda aklının kaybederdi.Gözü ve kalbide altından başka hiç bir şey görmezdi ve onlara bakıp bakıp nefsinin sarhoşluğunda yüzerdi.Nefsi de ona şunları fısıldardı:”Senden büyüğü yok, sen sanki hiç ölmeyeceksin” o sapıtmış insanda aklını kaybettiği için bunlara inanırdır.Aklı olmayan bir varlık nasıl mantık yürütebilir? Aklını kaybetmiş birine sen hiç ölmeyeceksin desen bunu yorumlayabilir mi? Zaten duymak istediği şeyde o. Halbuki o an aklı yerinde olsa:”saçmalama kim bu dünyaya kazık çakmış toprağın seni bir gün içine alacağı bir gerçek değimli, bu kaçınılmayacak olan son” derdi.

Sapıtmışlığın başka bir alameti de: Halkın kendisi hakkında ne söylediğini Allah’ın kendisi hakkında ne söyleyebileceğinden daha fazla önemsemesidir.O tür insanların Allah’ı da umudu da başkalarıdır. Yaptıklarında Allah ne der diye düşünmez.Komşuları, tanıdıkları ne der diye düşünür.Varsa yoksa düşüncesi başkalarıdır.Dinide bir saatlik bir eğilme kalkma olarak kabul ederler.Halleri konuşan papağanlara benzer. Bütün hayatı boyunca keleme-i şadet getirir ama bunun anlamının sorsan bilmez.Namazda okuduğu ayetlerin hiçbirinin anlamını bilmez.Dinin anlamına bulaşmadan uzaktan uzağa ezberlediğini tekrar eder.Anlamını öğrense dinin ne anlattığından hoşlanmayacağı çok açıktır.Bir insan yüz bin tane ilim kitabı okusa ama hiçbirinin anlamına sahip olmasa bir kere “la ilahe illallah” diyen adamın önüne geçemez. Eğer bu sözü söyleyen adam bu sözün manasına sahipse o yüzden kitap okuyan adamdan daha hayırlıdır.

Okumak anlamak içindir.Anlamadan okumak isteyen bir eve misafirliğe gidip oturmadan kalkıp kendi evinin yolunu tutmuş adama benzer.Bakar ki önünde sarp bir kayalık var uğraşmak istemez yine kendi bataklığına geri döner.Halbuki bilmez ki o sarp kayalığın arkasında yemyeşil bir vadi vardır.Vadiyi görmediği için o kayalığı aşmak ona zor gelir.O vadiden kopup gelen bir kuş yanında olsaydı o kuşun ona verdiği hevesle o kayalıklar ona aşk olurdu.O kuş iman kuşudur.İnsanı o vadiye götürür.İmana sahip olmayanda anlamadan görmeden kaçar durur.O kuşu çağırmak için bir iki parça ekmek atsaydı ya önüne? Yemek olmayan yere kuş niye konsun oda bir iki parça ekmek ara durur ama ekmeği kendi için değil o ekmeği atan için arar. Ekmek atmadan o kuş gelmez..O kuş beslenmedikçe o kayalıklar geçilmez.

Sapıklığa yaklaştıran başka bir alametse insanın çocuklarıdır.Gerçekte insan yapabildiği hiç bir şeyde kendi gücüni görmemelidir.Yerden bir taş alırken bile :”bu taşı benim almamı sağlayan kudreti bana her an veren Allah’tır” sırrına sahip olmalıdır.Bu insanın hayatında onlarca kapı açar.Kalpler Allah’ın elindedir bu yüzden Allah insanların duygularını bir hamurun şekillenmesi gibi oynayabilir.Bu gün yüzlerce kere şeytanlık postunu giymiş aklına onlarda fitne fesat gelen kişi yarın bir bakarsın sahibinin ayağına kıvrılan köpek gibi başı öne eğik kalbi teslim sana gelir.O yüzden bu dünyada insanları sabit olarak görmemeli.Hepside şeytanlarla dost iken yarın yunusun kavmi gibi tövbe kapısına dayanır o kapının arkasındakine kul köle olur.Hele bile gözyaşı varsa şeytanlar o kuldan kaçacak delik arar.O görüntü onları yüz kere yerin dibine sokar.Neyse konu dağılmasın.

İnsanın yaptıklarında kendi gücünü görmesi onu sapıklığa yaklaştırır.Böyle adamda çocuğuna bakıp bakıp böbürlenir.Çocuklarının iyi birisi olmasının Allah istediği için değil kendisi için ister.Bu ikisi arasındaki uçurum ancak sonsuzlukta birleşir.Çocuğu iyi birisi olsun ister ama çevresindekiler onu görsün falancanın oğlu falanca çok delikanlı çocuk desin diye ister.İşte insan burada güzel ahlakı bile kendi nefsi için kullanmak ister.Ancak Allah’ın kelamı orata teşrif etimi nefs ve bütün oyunları olduğu yere yıkılır kıpırdayamaz ve söz söyleyemez.

Kaza ve Kader

Kaza ve kader Allah’ın ayetlerindendir.Allah’ın imana koyduğu bütün olgular koulu kendisine yaklaştırmak içindir.Bunlardan bir tanesinin inkarı Allah’a olan uzaklığın delaletidir.Bir zat başına iyi ya da kötü bir şey geldiğinde bunun nedenini Allah’tan bilir. Yani zat kendisine bir iyilik yapılınca o iyiliği yapan kişi değil o iyiliği insanı bir sebep kılarak yapan Allah’ı görür.Bu da insanın başına iyi ya da kötü bir şey geldiğinde Allah’a yönelmesini sağlar.Şer gelince suçu kendinde arar bilir ki Allah’ta kötü niyet yoktur.Bu yüzden her şey kendi yaptıklarının bir aynasıdır.Böylece zat kendi hatasını görmeye çalışır.İnsanlığa doğru yönelir.Suçu başkalarında görme suçu kendinde görür.Eğer suç işlememişse şer onun mertebesini arttırmak için verilmiştir.Yok başına iyi bir iş gelirse bunu yapan kişiyi karşısındaki insan bilmez.Allah’a hamd eder.Böylece insan kendi yaptığı iyilikleri başarıları gerçekte kendisinin yapmadığını sadece Allah’ın bir sebebi olduğunu bilip gururdan, kibirden kurtulur.

İnsanın tek başına bir binayı inşaat etmesi Allah’ın evine girmiş insanın oradan bir tuğla uzatmasından daha az hayırlıdır.Kim ki beden örtüsünden sıyrılıp Allah’ın evine girerse, oradakilerin muhabbetine yani Allah’ın feyzine dahil olur.Bir müddet sonra o feyz olur.
Kader insanları bu şekilde birleştirir.Bütün sebeplerin ipleri Allah’ın elinde olduğu bilinirse kimse kimseye nefsani bir kin tutmaz.İnsanlar rüzgarda uçuşan yapraklar misali gibi olurlar hepside rüzgarın onları götürdüğü yere gider.

Eğer insan kaderi inkar ederse.Başına gelenleri Allah’tan değil insandan bilir ve karşılığını almaya çalışır.Suçu kendinde değil başkalarında arar.Allah’ı unutur insanlarla hesaplaşmaya başlar.Bir başkasını suçlu olarak görmek Allah’ın birliğini bozmaktır.Hayır ve şer sadece Allah’ın elinden gelir.Eğer Şerri bir insanın var ettiğine inanılırsa insanların kalplerinde öfke ve nefret doğar.Çünkü insan temiz bir varlık değildir.Başkaları da bunu bilir.Böyle bir varlıktan gelen şerrin altında yatan niyetlerin çirkin olduğunu bilmek insana asıl zarar veren şeydir. İnsan başka bir insanı görmeye başlarsa acı çekmeye başlayacak demektir.İnsan Allah’ı görmeye başlarsa güzel şeyler görmeye başlayacak demektir.Lakin güzel olan şeyleri anlamlı kılmak bu dünyanın görevidir.Hayat insanı üstat eder.Müslüman insanlar kendi zanaatının üstadı olarak ölürler.

Hikaye

Allah’ın arayan bir genç bir evliyanın kapısına başvurdu.Evliya onu kabul etti eğriyi doğru anlattı ve şöyle dedi:”Allah kitaplarda, ezberlerde, ya da kuru ibadetlerde değildir.Hayatın silsilesini yemeden bu kapıya başvurdun, bu kapıdan ilim almaya çalışıyorsun güzel ahlakı öğrenmek istiyorsun lakin kötülüğün ne olduğunu görmeden iyiliğin sırrını nasıl anlayabilirsin.Acı çekmemiş kırılmamış bir kalple kılınan namaz ne kadar masum olabilir.Karşında zıttın yokken Allah’ın davasını nasıl savunabilirsin ya da kendi davanı zıt tının davasından üstün olduğunu nasıl kabul ettirebilirsin.Gıybet belasına yakalanmadan ondan kurtulmak için nasıl Allah’a sığına bilirsin sen doğruyu söylerken karşında sana bakan yılanın zehrini barındıran gözler yokken nasıl kendini kanıtlayabilirsin.Herkes eğri yolu tutmuşken her şeye rağmen nasıl onlardan kurtulup onlardan kurtulup doğru yolu seçebilirsin.” Çocuk akıllıca davrandı: “Ey pirim haklısın ham bir meyveyim daha kendi savaşımı vermedim lakin Allah inancımı kanıtlamam için elbet beni kendi ateşine atacaktır.Allah’ın hükmünden kim kaçabilir dağ başında bile olsam Allah sınavından kaçabilir miyim ki? O yüzden beni hayatın sınavına sokma belki zamanı geldiğinde o zorluk beni bulurda benim bile haberdar olmadığım inancım temiz olarak karşı tarafa geçer.”

Fesatlık kolunu dergahın içine bile sokar.İyi niyet ve kötü niyet mekan tanımaz.Yedi kat yerin dibindeki adama tesir ederde neyi savunduğuna Allah’ı şahit kılar

y44

Aşk bütün güzel ahlakın kapısındır.O geldi mi çirkin olan her şey kaybolur.O geldi mi yapılan bütün hareketler ibadet olur.Ahlak aşkın kapısında kul köle olur.Ahlak iyi bir insan olmak içindir.Aşk ahlakında üstünde olmaktır.Güzel olmaktır.Bu insanın her sözünün sonu bir hayra delalet eder.İnsan aşk ile küfür bile etse o küfrün manası ve niyeti o sözün çok çok uzağındadır.Aşk insanı yok eder.O insan için sözün kimden çıktığı önemli değildir.O her sözde kendi varlığını hisseder ama bu varlık teslimiyetten sonra kazanılmış olandır nefsin varlığı değildir.Zaten aşk çirkin olan her şeyi yok eder nefs sanki o insanda hiç var olmamıştır.

O her sözün özüdür.Bir cismi ya da hacmi yoktur.Sarhoş olan kişi kendi bedeninin farkına varmaz, kendi elinin kendi ayağının farkında değildir.O havada süzülen duman misali güzel olan her duyguya çekilir.Kendisi çağlayan bir ırmak olsa da bir suya kur olur.Bir adam gelip o göle baksa kendini görür ama o gölün kendini görebilecek bir yansıması yoktur.Aşk bütün mertebeleri önemsiz kılar.İnsan aşka yemekten daha fazla muhtaçtır.Aşık yemeksiz yaşar ama akşın olmadığı ve olmayacağı gerçeği aşığı anlamsız ve ölü kılar.Bu varlığının anlamı, dipsiz bir uçurumun tepesinde olmak gibidir.İnsanlar aşkın varlığını inkar etse de onlar insanlığın bayrağını taşırlar.İnsanlar onları ne kadar çok kendine benzetmek istese de tekrar tekrar onlara mağlup olurlar.Aşka mağlup olmayanlar Allah’ın kaderinde lanetlenmiş olanlardır.Aşka mağlup olmayanlar gerçekte ona yenilseler de tekrar tekrar inat ederler.Aşkla savaşırlar halbuki bilmezler ki aşkla savaşmak Allah’la savaşmaktır.

Aşka mağlup olmayan adam iflah olmaz.Bütün alemin hayranlıkla baktığı şeye o anlamsız gözlerle bakar, rahatsız olur.O yolda yürürken engel olmaya çalışır böyle aşk razılık kapısını açar.Kötüler olmasa razılık makamı olmazdı.

y43

Samanlıkta iğne aranmaz biz son nesiliz bizden önce gelenlerin hepsi kendi kaderlerinin akıbetini yaşadı.Son peygamber dünyaya geldi.Allah onun gelişiyle bütün insanları kendine çekti bu bir lütuftu insanlar kendi seçimlerinin saflığını kanıtlamaya gerek duymadan Allah’ı hissetti insanlar kitleler halinde Allah’a çekildi.Lakin her lütuf kıyamete kadar sürmez sebepsizce gelen insanlık vasfı bereketli bir yağmura benzer aynı toprağa sürekli yağmaz insanda topraktır.Varlığına sebep olarak toprak kılınmıştır.Allah iman yağmurunu Hz. Muhammedin (s.a.v) toprağına serpti.Oradan binlerce fidan filizlendi.Ondan sonra bir adam Allah’ın en güzel olarak yarattığı sanatına şunu sordu:”Bu çöl olan topraklar şimdi yemyeşil oldu bu filizler Allah’ın izniyle birer birer çınar olacak.Bu yağmurlarla filizlenmek bu kadar kolayken bizi anlamlı kılacak olan şey nedir?” Allah’ın en güzel sanatı şöyle dedi:”Her fidan başka şekilde anlamını kazanır kimisi bu yağmurlarla çınar olur.Sonra dalları budanır uğruna gövdesini feda eder kimisi susuz, güneşsiz kalır kuru bir tohumken zar zor filiz vermeyi başarır.Siz bu yağmurla hemen kök saldınız ama bundan sonra bu yağmurlar yağmaz, şu dünya kuru çalıların yaşadığı çöllere benzer benden sonra yüksek bir yere çıksan gözün alabildiğince bu kumlara baksan ancak bi tane filizlenmiş fidan görürsün geri kalan yerler kurur çalılar otlarla doludur.”

Biz o çöle serpilmiş tohumlarız.Tohumu atan Allah ise bize sküt etmek düşer.Yok ben bu ayrılığa dayanamam dersen öküzün altında buza arama, öküzün altında buza arayan adam akılsızdır ve aradığı şeye tam olarak teslim olmamıştır.Kendimde iki cüzden bir parça vardır ve hala ikisini de dinlemektedir.Kötü cüz dinlendiği için iyiyi kötünün içinde aramaktasın, bozuk saat günde iki defa doğruyu gösterir sende ondaki doğrudan umutlanır o saati çalışır zannedersin.Doğru zat her zaman doğrudur.Papağan gibi ezberlediğini tekrar etmez söylediği her sözü kalbi ve bedeni tasdik eder.Her sözü dine dayanır.Söylediklerinin dine dayandığını da ağıyla dile getirir.Böyle adamlar aranmalıdır.Kendi gerçeğini söylemeye çekinen ve kaçan adamdan Allah öğrenilmez.

y42

Bu dünyada bayrağı taşınan iki dava vardır.Her insan yaşamı boyunca inandığı dava uğruna savaşır.İnsan inandığı şeyin akıbetini görmek ister o yüzden ölüm hayatın sonu değildir.Ölüm bir anlık bir şeydir hayat hiç bitmez.Bir alim bütün hayatı boyunca din için savaşsa ve bu savaşın sonuna gelmeden ölse bu onun için bir kayıp olmaz mıydı?Eğer ölüm bir uyku olsa olurdu.İnsanın ruhu ölmez.Evliyalar için ölüm davalarının asıl sancaktarlıklarını yapmaya başladıklarına delalettir.

Mevlana kılıç kınındayken kesmez demiştir.Ölüm kılıcı kınından çıkarır o kılıcın kesmesine delalette nefsin ölümle birlikte ölmesidir.Evliyalar bile her an nefsin galibi değildir.Bu yüzden her insan gibi acizdir.Ölüm onları bu acizlikten kurtarır.Allah insanı mağlup etmez ve kılıç kesmeye başlar.O evliyalar artık gerçekten diridirler, zaten yaşamı boyunca mananın kulu kölesi olan zatlar artık o mananın kanatlarına ve sebepsizliğine sahiptir.Böyle böyle kıyamete kadar Allah’ın davasında cenk ederler.Ya merhametleriyle nice ümitsizi, kendi nefsine boğulmuş insanları dipten çıkarırlar ya da Allah’ın davasının hak olduğunu bile bile bütün hayatı boyunca onunla savaşanların boynunu vururlar.

Bir dava bir taraf haklı çıkıncaya kadar bitmez.Bu nizam her peygamberle tekrar tekrar oynanır her seferinde batıl yenilir hak batıl kalır.Bizde Hz.Muhammed(s.a.v.) nizamının ümmetiyiz bu peygamberin arkasından ölen her şehit hala Allah’ın davasının seyircisi, gözcüsüdür.Eğer ölen evliya diri olmasaydı nasıl olurda bir kul onu Allah’la arasına aracı kılabilirdi.Allah’ın davasını savunan hiç kimse ölü değildir.

Ölüm bir anlık bir şeydir uyku değildir.Dolayısıyla çirkin huylu adamda uyku gibi bir nimetten uzaktır.Onlarda kendi manevi zindanlarında yaşarlar.Onlara mananın kanatlarından tek bir tüh bile nasip olmaz.Bütün hayatları boyunca sözleriyle ve hareketleri pisliğin manasına aşık olan kişiler, aşık oldukları şeyler baş başa bırakılırlar.Güzelliği yalnızca şekilden ibaret zanneden kişi kendi sözlerindeki mananın çirkinliğinden habersizdir.Kendi sözlerindeki mana bu dünyada şekle dönüşse gördükleri şey karşısında yapabileceği tek şey şaşırmak olurdu.Neyse kötüyü bilmeden gerçek iyiden haberdar olunmaz.

Renk körü olan bir kişi renkleri ayırt edemez hepsini aynı görür.İşte insanların çoğu da böyle renk körüdür.İyi ve temiz olarak zannettikleri bir çok ayrıntı gerçekte pistir.Ne zamanki insan iman elbisesini giyer büyün renkleri bir birinden ayırt etmeye başlar.Daha önce yeşil olarak tahmin ettiği şeyi bu gün mavi olarak görürde Allah’a hamd eder.

Mavi rengi görmeden mavi rengin nasıl olduğundan bahsetmeye çalışan insanın konuşması aklı olmayan delinin tekerlemelerine benzer.Ne söylediğinden ve neyi anlatmak istediğinden habersizdir.Evliya zat her rengi görür.Öldükten sonrada her rengi gözü olmadan görür.Her rengin bizzat damlası olur.Bir rengin anlamını hisseder.Mavi rengi anlatmak isterse ondan bahsetmez bizzat o rengin kendisi olur.İşte ölüm insanı böyle özgür kılar.

y41

Aşk hiçbir şey olmamaktır ve her şey olmaktır her şeyde olmaktır. Bütün güzel olan şeylerin özünde olmaktır.Lakin bedene hapis olmuş ruh bu kafesin içinde aşktan yer yer mahrum kalmaya mahkumdur. Pirin cezası aşktan mahrum kalmak ondan olmayanları gözleriyle görmek kulaklarıyla duymak zorunda olmak zorunda olmaktır.İnsan zıttını görürse mutsuz olur bu ona hoş gelmez.Bu çirkin huylu insanlar için bu dünyada daha iyi bir haberdir çünkü Hz.Muhammed (s.a.v) “benden sonra benim sünnetime uyan kişi sayısı her kabilede ancak bir kişidir” der.Bu da çok üzücü haberdir.İnanan insanın bu kadar çirkin huylu adamın arasında kalması onları görmek zorunda olması onları duyması yük üstüne yüktür.O yüzden Allah’ öyle aşıkların akıllarını alıverir.Onları inananla inanmayan yan yana olsa dahi aralarında dağ kadar mesafe vardır.Aşık onların ne sözlerini duyar ne yüzlerini görür aklı olmayan varlık idrak da edemez.Sanki onlarla aynı yol üzerinde yürür ama başka bir boyutta gibidir daha güzel olan bir yerde.Bununla ilgili hikayeler vardı.”Nice insanlar beni halka görüşür onlarla sohbet eder bilirde ben yıllardır onlarda bir kelam etmedim.” Bunun manası o aşık onlarla konuşur ama kalbi Allah’lar kalbi halka meyil etmez o yüzden onlardan uzaktır.Allah sevdiğini kalabalığın içinde onlardan ayırmıştır.Yükünü üstünden kaldırmıştır.Artık halkın ne sözleri ne yüzleri onun ruhuna değmez her nereye bakarsa nahoş bir hoşluğu tatmış olur.Baktığı şey Allah’ın güzelliğinden başka şey değildir.Halka baksa bile halkı görmez.

y40

Salih insan mertebe atladıkça yaptıklarından daha fazla sorumluluğu artar.Çünkü güzellik görecelidir.Birine çok güzel olan bir hareket bir üst mertebedeki bir adam için neredeyse haramdır.Yanlıştır.Bunun nedeni o zatin Allah’a olan yakınlığından kaynaklanmaktadır.Normal bir Müslüman birisinden bir şey isteye bilir ama ama Allah katındaki bir aşık Allah’a yakın olduğun o varken başka bir yaratılmamışa bel başlaması yanlış olur.Muhabbetin bağ oluşturur Allah’a muhabbeti olan zat yüzünü başka yöne çeviremez zaten yaratılmış olan hiçbir mahluk Allah’ın zerre kadar nurundan bir faydalı olamaz.Zatın bunu unutup hayata takılması ve başkasına umut bağlaması hem boş bir çabadır hem de Allah muhabbeti olan zat için yanlıştır.Zatın bu noktada başkasına umut bağlaması sanki Allah’a yakından ondan bir adım geri atmaya benzer.Bu da yanlıştır lakin Allah’ın hoşgörü zatın yanlışlarının siler süpürür çünkü insan zaten baştan sona yanlıştır.Allah insanı yanlışlarına rağmen sevdi.İnsanın Allah’ın makamından geri adım atması tıpkı aşk acısına benzer sanki bir ayrılığın temsilidir.Lakin nefs burada kendi oyunlarını oynayamaz çünkü Allah adı geçtiği yerde nefs bu olaya giremez kapının dışında kalır. Zaten Allah’ın nefsin istediği gibi şekil ve nesne olarak algılanamaz buda nefsin bütün hayranlığının ve isteklerinin törpülenmesi gibidir.Nefs şekle aşıktır ona kuldur ama Allah şekilde değildir.Neyse zat geri adım attığında bu yenilmişliği onun acizliğinden kaynaklanır.Yapılan her yanlış Allah’ın katında bir güzelliğe dönüşebilir.Bütün hayal kırıklıkları, kırılmış bütün kalpler, yok olmuş yıkılmış bütün umutlar, Allah’ın sözüyle yazın açan çiçeklere dönüşür.Umutlar hayaller hepsi mana aleminin cinsidir.Allah mana ile hamur gibi oynar insan mananın karşısında ne kadar acizse manada Allah’ın elinde o kadar acizdir.

y39

Tarihte gönderilmiş peygamberlerin çoğu gariptir.Aslın bu acizlik gönderildiği halk için bir tuzak ve bir sınavdır.İnsanların gözleriyle gördüğü çokluk onları yanıltır.Zaten bu dünyada güzel olan şeyler hep gizli yerlerde saklanmıştır insanlar bile pahalı şeyleri gizli yerlere saklarla define yıkık yere gömülür. Bir halka peygamber geldiği zaman halk ilk önce onu dünyadaki mevkisine bakar. Söylediği sözler hoş gelmezse: “biz bu kadar kişiyiz bu garibin söylediklerine mi uyacağız”, o sözlerin gerçek sahibi insanı yetmiş bin parçaya böler ve isterse bunu sırayla yapar amma halk o peygamberleri yoksul ve aciz gördü fazla olmaları kendilerine cesaret verdi böyle böyle ya peygamberleri öldürdüler ya da kovdular. Buradan iki sonuca bağlayacak olursak halka uyan ziyan etmiş olur. Çünkü Kuran’da insanların çoğu iman etmez buyuruyor.Bi bakarsın yüz bin kişi içinden bir kişide iman çıkmış.Geri kalanı da birbirlerine uymuş birbirlerini ziyan etmiş.Diğer bir nokta peygamberler güçsüz ve aciz görünür ama onlara yapılan en ufak bir hareketin bile ceza çok büyüktür.Gözünde güçsüz gördüğün kişilerin arkasında Allah vardır.

Kuran’da ne geçer? Allah, Hz. Peygamberin (s.a.v) karşısında sesini yükseltenlerden bile amellerini silmekle tehdit etmiştir.İnsan Allah dostu bi fakire tekme vurup yoluna devam eder ama daha sonra o ayak kan kesilir taşınmaz olur. Dünyadaki bütün gerçek Müslümanların koruyucu Allah’tır.Kim ki onlara zarar vermek isterse karşılığı fazlasıyla çeker.Daha sonra o zalim zat gelir yaptıklarından ötürü af diler.

Zalim kimdir? Gücü yeten kişiyle uğraşmaktır. Bu bazen kişinin çocuğudur.Çünkü çocuklar masumdur. Zalim adam aciz bulduğu kişiyle uğraşmaktan zevk alır.Ahmak adam, zevk almadığın şeyden kendini mahrum etmek mi daha zordur? Yoksa ateşte yanmaya dayanmak mı?

y38

Allah sırdır ama sözlerinin ağırlığı bütün ruhları kaplamıştır.Gökte ve yerde mana aleminde duyulan sesler insanlara Allah’ın varlığından bahsetmektedir var olan her şey Allah’ın varlığından söz etmektedir.Allah’ın varlığı görünürde yoktur ama manada her yeri kaplamıştır işte bu yüzden insanlar tedirgin olarak yaşar ama tereddüdü kendilerine kalkan yaparak mana aleminden gelen sesleri sustururlar.İnsan tereddüt ile ne kadar saklansa da bütün bir hayatı onun varlığını yok saymaya çalışarak geçirir.Bu da onun varlığına delildir.İnsan olmayan bir şeyi yok etmek için bu kadar çok uğraşmaz.

y37

İnsan sudan çıkmış balık gibi çırpınır durur.Kalbinde huzur yoktur.Huzuru dünyanın her yerinde arar durur. Onu bulmak için türlü türlü yollara başvururda. Din evinin kapısını çalmak aklına gelmez.Şu bir gerçek ki bu dünyada huzur Allah’ın evinden başka yerde sığınamaz. Dine uzak insanda bu gerçeği kabul etmez sıkıntıları hep başka başka şeylere vehim eder. Din güzel ahlaktır amma sayısız münafık dinin kaderini düşürmüş insanları dinden kaçmalarını kolaylaştırmıştır. Bir hoca Allah için ezan okumuyorsa onun okudu ezandan kimse haz etmez. İman sözlerin arkasındaki sır gibidir duyanlara hoşluk verir. İman sahip hocanın ezanı duyanların kalbine huzur serpiştirir.Neyse.İnsan çaresizlik içinde huzuru ara dururda cevabın din olabileceği aklına gelmez bu ona çok uzak gelmektedir.Ham insan din nedir dersen.O sana günde bir saat yapılan bir aktivite der.Onun için din simgesel ve kısıtlı bir alandır.Buda çözümü onda aramasını engeller.Huzur neden Allah evinin dışına çıkamaz? Çünkü din güzel ahlaktır dine sahip olmayan kişi bunun farkında olmasa bile çirkin işler yapar. İnsan hem altına edip hem de güzel kokular duymak istemesi garip değil midir? Bütün gün dedikodu yapan zat, insanların kalbini kırmak için fırsat kollayan kişiler, kalbi ile dili asla aynı şeyi söylemeyenler bu yaptıklarından sonra huzurlu bir şekilde yaşayabilirler mi? Böyle olsaydı asıl çelişki bu olurdu. Güzel olan her söz Allah’ın evine su misali akar. O suyun her damlası da insanı insandan eder.Biz var olduğumuz şey değiliz.Sadece aklımız ve sözlerimizden ibaret olmak istedik.

y36

Diğer bir nokta bir Müslüman’ın eğlenmek için gittiği bir yer, katıldığı bir şenlik, dışarıda yediği bir yemek onun için normaldir ama bir münafık için bu çok şaşalı ve gösterişli olur.Gözüne öyle çekişi ve hoş görünür.

Zat, ahlak olarak insanlık vasfına yükselirse.Melekler ona arkadaş olur.Adımı attığı yerlere melekler kanatlarını serer.Münafığın arkadaşları da cin şeytanlardır onların önünde arkalarında, yanında dolanırlar ve yaptıkları şeyleri onların gözüne çok gösterişli ve çekicisi gösterir. Bu dünya onlar için süslü kılınmıştır halbuki Müslüman ile münafık aynı dünyadır.

Münafık zat dostunun dünyayı kendisine göstermek istediği şekilde görür.Bu da bir aldanışı ortaya çıkarır.Zaten aldanmakta olan zat dirildiğinde dostundan ayrılacağı için sonsuzluğu neye sattığına şaşırıp kalacaktır.O gün hepsinin görüşü keskin kılınır.

İnsanlar insanlara oynaması için oyuncaklar verir oda bu oyuncakla vakit öldürür onla bu kadar çok eğlenmesinin nedeni dünyanın onun için süslü kılınmasından geçer.
Aldanmak isteyen aldanmışlarla arkadaş olur.Allah kendini kandırmak isteyen insanın aklını böyle alır.İnsanın aldanışa sürükleyen şeyler çocuklar, mal mülk, ve şöhrettir. Bunlar farklı görünse de hepsi aynı şeye farklı yollardan ulaşmayı amaçlar çocuğuyla aldanan kişi: “benim gibi birisinden böyle çocuğu olur zaten” der, malıyla aldanan kişi onu kullanarak riyakarlık yapar, şöhretle aldanan kişi kendinden daha yüksek zannettiği kişiyle özdeşleşmek ister.Aslında burası incelendiğinde sayısız tespit çıkabilir.Bunların hepsinin tek amacı insanın kendisinde gizlediği ilahlık hevesidir.

Riyakarlık insanın başka insanları kullanarak nefsiyle amel etmesidir.İnsan acizliği yüzünden tek başına tatmin olamaz.Başka insanların nefsini yalayıp durur.İstediğini alınca da
sarhoş olur az önce yaptığı bütün köpek ruhlu hareketleri unutur. Öyle insanlar vardır ki kendi nefsi için vücudunu satar. Öyle insanlar vardır ki sırf kendi nefsi için çok ahlaklı, tevazu gösteren biri olur. Lakin bunların hiç birinde Allah’ın sırrı yoktur hepside bir şekilde ilgi çekmek içindir.

y35

Namaz ilk başta elli vakit olarak farz kılındı bu insanın dünyadaki savaşının ne kadar çetin geçeceğine delildir.İnsan bir an olur secdeden kalkmamalıdır.Buradaki secde bedenen olan değil kalben olandır.İnsanların çoğunun yaşantısında ulaşmak istediği duygular vardır.Bu duygulara ulaşmak için yapılanlar ile namaz birbirini zıttıdır.Yani günlük hayatta hissedilen bir çok duygu namazda hissedilen duygunun zıttıdır. Namaz; kibir, böbürlenme, büyüklük taslama gibi duyguların karşılığını temsil eder. Namazın insanların gözüne hoş görünmemesinin bir nedeni de budur çünkü zıt duygulara kapılmış insanlar birbirlerinin yaptıkları gözlerine çirkin görünür. Gerçek bir Müslüman için bir insanda zuhur eden kibir onun gözüne ne kadar çirkin görünürse. Allah’ın içinde bulunduğu sözlerde kibrinin esiri olan için o kadar çirkin görünür.Bu dünyadaki sayısız tuzaklardan sadece biri yoksa insan bu yolda kaç bin tane söze duyguya göğüs gerer hepsini fakir ve zelil eder.

İnsanın namazın yani gerçekte ne olduğunu söylemek gerekirse teslimiyetin sembolü olan bu eylemin; her an içinde olması ona huzur ve neşe katar ancak bundan uzaklaşmamak için insan az yemeli az uyumalıdır.İnsan maddi yemeği manevi yemek uğruna keserse artık ne kadar yemek yese de manevi tarafı eksilmez zaten buna sahip olan insanda midesine düşkün olmaz.

İnsanın her türlü duruşu nefsine haz katar yada ondan haz götürür.İnsanın yatması, yerde oturması, eğilmesi namazdaki şekillerle benzerlik gösterir.İnsan nasıl ki namazdayken ayakta başı yere bakarsa gerçek hayatta da burnu yukarda yürümemelidir.Lakin hiçbir zamanda münafıkların önünde başına öne eğmemelidir bu yanlıştır. Yürümek akmaktır hareket eden varlıkta aşka delalettir. Çünkü aşk hareketi ve süzülmeyi doğurur. Bu nefsin putunu kırar nefs sabit olan şeylerden haz alır.O yüzden hareket bir bakıma güzel olan şeylerdir.

Zaman insanlara yeni araçlar kattı bu bakımdan bazı aletler insanı nefsine daha çok yakınlaştırır.Eğer insan yerde oturabilecek imkana sahipse mümkün olduğunca sandalye ya da koltuk kullanmamalıdır. Yerde oturmak insanın namazdaki bir durumudur bu durum insan için daha faydalıdır.Yahut yattığı yer çok yumuşak olmamalıdır.İnsan belki bunları yaparken biraz rahatsız olabilir nefsinin elinden sıyrıldığı için kendini özgür hisseder.

Namaz ki secde ya insanın yanlışları yüzündendir ya da akıllı olduğuna dair bir delildir buradaki akıl imanın aklıdır.Görüşündeki kısıtlama gittiğinde secde ettiği şey bir put değil sevgi ve aşktır.

Bunların dışında namaz insanın yanlışlarının affı içindir insan af dileyeceği şeyin önünde eğilir bu bir insan içinde geçerlidir Allah içinde.Allah insana secde et yaklaş dedi bütün yaptıklarının üzerine bulaşan bütün yükümlülükleri kaldırmak için, insan yaptıklarını kendisi için yapmayı bırakırsa üstlenmesi gereken bir sorumluluğu olmaz.Allah insana kendi ahlakından bir zerre verirse yaptıklarından sorumlu olmaz çünkü niyeti nefsinin elinde değildir.

Yarım akılla bu işler anlaşılmaz kendi aklıyla yürüyen adam çukurun dibini boylar.Aklına güvenen insan kendine güveniyordur.Halbuki bildiği hiçbir şey yoktur.Sözcükler insana bir şey öğretmez mana zeka ile insana karışmaz.Mana döner dolaşır insanların içinden güzel bir söz söyleyen var mı diye bakınır durur.İnsanlar bu manaya sahip kişi hakkında atıp tutarlar ve o sözlerin içinde muhalefet vardır.Din aklı adamı aşra yükseltir. Nefs aklı adamı çukura gömer.Çünkü bu akıl her şeyi kendisi çözebileceğini kabul eder.Kendinden daha üstün bir aklı kabul edemez.

y34

Nefs öyle sözler söyler ki gök bile bu sözler karşısında çatlayacak olur.Çünkü gökler Müslüman’dır hepsi Allah’ın diktiği giysiyi giymiştir.canlı olan insandır ama canlılıktan kasıt nedir akıl ve sevgi mi ya da algılayabilmek mi? Bunlar göreceli şeylerdir her mahluka da bundan verilmiştir hepsi kendi lisanıyla sevdiğiyle konuşur.Hal böyleyken nefs öyle büyük laflar söyler ki dağları sarsar onlarda Müslüman’dır.Müslüman olan hiçbir zaman kudretle büyüklükle ilgilenmez dağ bile sevginin kendisine olan tecellisinde parçalara bölüdü belki de her zerresi aşka geldi nasıl gelmesin? İnsan var oluşunun anlamıyla karşılaştığında nasıl sakin olabilir ki dağ bile buna dayanamadı insan ne yapsın.Neyse alemde Allah’tan hoşlanmayan tek varlık nefsdir.Allah’tan hoşlanmamak demek herhangi bir nesneye karşı olan bir hoşnutsuzluk değildir.Çünkü Allah belirli sabit bir nesne değildir.Dolayısıyla bir yaratılmışın Allah’tan hoşlanmaması onun var olduğu her şeyden hoşlanmaması demektir.Bu bir söz, bir hareket, bir bakış gibi sonsuza kadar gidebilecek anlamlarla çoğaltılabilir.

Nefs dışında bütün varlıkların Allah’tan rızası vardır.İnsanın bedeni bile imana sahiptir.Nefs ona çirkinliği emrettikçe lanet eder.Öyle sözler söyler ki alemler o sözden şikayetçi olur.Şirk insanın yani nefsin can damarı gibidir bütün hayatı boyunca onla beslenir.Beslenir amma oradan aldığı her gıda kendisine zehir olarak döner.Söylediği sözleri mana alemindeki bulutları karatır masmavi gökyüzünü siyaha boyar, kar artık siyah yağmaya bağlar ve soğuk değildir.Çiçekler umudu da yanlarında götürür.hiç bir zaman gerçekleşmeyecek olan bir tuzağın pençesine kapılmış nefs basit bir mananın esiri olup hissedemediği güzellikleri kaçırdı o güzel duygular o kadar asil ve sarhoş edicilerdi ki şirk o duygunun içine atılsa oda aşka gelir binlerce kere tövbe eder di buna ne şüphe? Kader insanı yazılan yere çekti insan bir dağ kadar ağır olsa kader bir kıl kadar olsa kader yinede o insanı çeker götürür.Çünkü aklın acizliği insanı bu noktalara götürdü.Kaderin gücü aklın acizliğidir ya da fazlalığıdır insanı çeke çeke sonsuzluğuna götürür.İnsan aciz olarak doğru aciz olarak ölecek.

Şüphe

Şüphe kumardır.Onunla istediğin yerden oyuna girebilirsin.İnsan şüphesini kendi ilkel dürtülerine göre şekillendirir.Şüphe insanı kendinden eder.Bir noktaya kapılmış insan ona göre yaşar o nokta onun sonudur.Ancak inanan insan bütün o noktaların arka arkaya dizilip sonsuz bir çizgi oluşturmasını izler, ona göre yaşar.Dolayısıyla iki farklı insanın yaşamları, hayata bakış açıları, sevgileri, odaklandıkları noktalar farklıdır.Bu insanın her şeyini değiştirir.

Şüphe şeytanın silahıdır onu hangi kılıflara sokarak insanların kalbine soktu kim bilir? İnsanları çoğu şüpheye inanarak yaşar.Bir yerde milyonlarca insan bir söze inanarak hareket ediyorsa o büyük ihtimalle doğru olan değildir. Hz. Peygamberin (s.a.v) ölümü doğruluğu yok etmiştir.Onun varlığının bir nazarı olarak Allah yaşamında yüz binlerce insanın kalbine sorgusuz sualsiz güzelliği yerleştirdi.Ne zaman ki o öldü imanın varlığı milyonlarca insanın içinde tek tek kişilerin üstüne yıkıldı.Ne zaman ki o öldü her kavimde yalnızca bir kişinin imanı varlığını sürdürdü.O yüzden bu dünya onun ölümünden sonra Müslümanlar için bir kaçış, direniş ve bazen de savaş alanıdır. Çünkü insanların çoğu gerçekte Allah’a inanmaz ama hepsi içten içe onun varlığını an an hisseder sonra yine bu hissi ağızlarıyla söndürmeye çalışırlar.

İnsan şüphelerine tutunsa da hayatı boyunca yaptığı hareketler şüphesinin zıttıdır. Yani insan ne kadar Allah’ın varlığına inanmasa da bütün hayatını ona karşı savaşarak geçirir.Allah’a inanmayan bir kişinin iyi bir insan olması gibi bir durum yoktur. Ancak bazı insanlar Allah’ın varlığına inanmayan iyi insanların olduğunu savunur bunu söyleyen kişiler gerçekte güzel sözün ne olduğunu anlamayan daha doğrusu bu derinliğe sahip olmayan kimselerdir onlara göre güzel ya da normal olan şey inanan bir insan için iğrenç ve mide bulandırıcı olabilir.Aynı şekilde Müslüman için normal olan şey bir peygamber için hatadır.
Öyleyse bu iki uç noktada kalmış iki insan nasıl aynı noktada buluşabilir? İmkanı yok.

İnsan nasıl olurda bütün hayatı boyunca varlığına inanmadığı bir şeyin söylediklerinin tam zıttını yapar?Bu bir tuzak değil mi?Hiç kimse bütün hayatı boyunca Allah’ın varlığına şüphe ile yaklaşmaz hepsi bilerek inkar eder ama bir tarafları daima şüpheye sarılır diğer tarafları Allah’la uğraşır.

y33

Çoğu kötü huylu insanın Allah’ın merhametine umudu vardır esasen bu gizli günahtır.Çünkü o umut insanı iyiliğe değil daha çok çirkinliğe ve bir boş vermişliğe sevk eder.O umuda tutunarak yaptığı hareketlerin bir çıkış noktası olduğuna inanır.İşin daha kötü tarafı bu duyguyu ondan alan başka kötü huylu adamlarda kendi içlerinde böyle bir umut oluşturur.Güzel olan hangi şey insanı kötülüğe sürüklemiş? Bu umut insanı kötülüğe sürüklüyor nasıl güzel bir şey olduğu söylenebilir? Oysaki umut insanı değiştirmeliydi.

Allah kırık bir kalple yanına geleni affeder ama böyle bir umutla yaşayan insanın yaptığı şey Allah’ın merhametini kullanmaya çalışmaktır.Zaten o umuda sarılan insanların çoğu bir süre sonra sapıtıp tereddütlere sarılmıştır.Böyle böyle insanlar zayi olup gider.İnsan iki uç duyguyu ifade eder.Ortası yoktur. Allah’a doğruluğuna kul olmuş bir insan onun söylediği diğer doğrulara takılmaz ondan gelen bütün sözleri doğru kabul eder, onun tek bir sözüne şüphe ile yaklaşmak aynı zamanda onun doğruluğuna şüphe ile yaklaşmak demektir.Bu da bütün doğruları siler.

y32

Uzaklık insanı karamsarlığa sürükler, sonsuzluk ise çöküşe eğer o çöküş insanın bu dünyada kalbinde yaşansaydı sürekli acı çeken bir hastadan farkı olmazdı ve o hasta iyileşemeyeceğini bildiği için ölümü dilerdi.

Uzaklık ve yakınlığı hissetmek geçirilen zamanla ilgilidir.Geçmişi ve geleceği kendinden uzaklaştıran insan zamandan korkmam, zaten Mevlana’nın da dediği gibi geçmişte gelecekte Allah’a perdedir.Ancak insan Allah’a perde olacak sebepleri kendisi yarattığı gibi bir payı olmadan yaratılmış sebeplerinde esiri olabilir.Esaret içinde kalan ve acı çeken bir insan için kırk yıl çok uzun bir süredir ama bir bakıma o acıyı hissetmesi zamana dokunmasıyla ilgilidir.O ne zaman geçmişi geleceği ve şu anı algılamaktan vazgeçtiği vakit esaret altında kaldığı mekandan bir nebze uzaklaşacaktır.Aşk’tan gelen bir kırıntı bile geçmişi geleceği ve var olan soruları siler geride hoş bir tat bırakır.Bu kırıntı bile kırk yılı önemsizleştirir ancak insan unutkandır.Çektiği zorlukları neden çektiğini hep unutur.Çünkü insan sevgi ve nefret gibi duyguları çoğunlukla yaşadığı için onlara aşinadır ama bazı duyguları çok uzun zamanda çok kısa aralıklarda hisseder.İnsanın çektiği sıkıntılardan sonra gelen duyguda böyledir.O duygu insanı resmen baştan aşağı yıkamak gibidir ancak şu dünyada yürüyen insan buranın tozlu havasında temiz kalamaz sonra her sıkıntıda tekrar tekrar tekrar yıkanır.Bitkiler yağmura ne kadar muhtaçsa insan ruhu da o kadar o muhtaçtır.Bu onun sanki derin bir nefes alması gibidir.

Ölümün uzaklığı sadece bir olasılıktır ama insan yıpratılmış ve yorulmuş olduğu için her zaman en kötüsüne hazırlıklı olmalıdır.kötü olması yakın olması mıdır yoksa uzak olması mı bunu insanlar bilemez yapılacak olan güzel hareketler ya da hiçbir zaman yapılamayacak olanlar hakkında insanın bir fikir yakışı değildir.Allah’a kime fırsat verirse bu dünyada rolünü o oynar hem kendisine hem başkasına daha çok faydası dokunur.Ölüme uzak olmak mükafat mıdır yoksa zarar mı bu bilinemez..

y31

İman insanı “la ilahe ilallah” sırrına erdirir.Kelimelerin ne anlama geldiğini bilmek ondaki sırrı elde etmeyi sağlamaz.“la ilahe ilallah” sırrına eren zat duyduğu sözlerden etkilenmez.Nefs kendini geri alamaz bunu da sözlerine ve hareketlerine döker.Malı varsa onla ulaşmaya çalışır.İyice sapıtırsa dolaylı yollara sapmadan ilah olduğunu iddia eder.Lakin kendinden daha güçlü biriyle karşılaşınca köpek gibi yanına kıvrılır.Ayaklarını yalamaya başlar.

“Allah’tan başka ilah yoktur” sırrına eren zat insanlardan yani nefsten gördüğü bu ilahlık taslayan sözlerden ve hareketlerden etkilenmez.Onlardan duyduğu her türlü sözü ve gördüğü her türlü hareketi mana olarak içindeki boşluğu görür.

Onların sözleri kartondan yapılmış evler gibidir, her yağmurda yıkılır.

Diğer bir sırda fakirliğin sırrıdır. Fakirlik bir sırdır. Bu sırra ermiş zat dağlar kadar altını olan birini görse bundan rahatsız olmaz aksine sevinir.Allah fakir olan insana daha yakındır.

Nefs fırtınasında savrulan milyarlarca insan bu sırdan kaçmak için çabalamaya mahkum edildi.Kimse kaderin sonundaki noktadan kaçamaz ama insan yapa geldikleri yüzünden en ufak bir savaş veremedi.Kılıcını, kalkanını kendisi attı teslim oldu.Bu yüzden mazeretleri yoktur.

y30

Münafık olan zat öğütten nasibini alamaz, zaten kendine ve Allah’a söylediği yalanlarla kalbi mühürlenmiştir.Bir kimsenin kalbi mühürlenirse imanın özünü anlama gücünü kaybeder.

Öğüt ve güzel söz kalbi açılabilecek olanadır.Bunların dışındakilere öğüt edilmez. Çünkü o tür insanlara güzel bir söz söylersen hemen bunu alaya alırlar.Allah’ın kuranda çok sert sözleri vardır.Böyle insanlara yalnızca kaba sözler tesir eder.

Allah insanları kendisine ibadet etsin diye yaratmıştır.İbadet insanın Allah’ı anlamasıdır.Hiç kimsenin boş yere eğilip kalmasının bir anlamı yoktur.Eğer ki insan Allah’ın varlığını kabul ederse nefsi ezilmeye başlar.Allah’ta insandaki nefsi yok etmek için namazı aracı yapmıştır. Namaz insanın kendisi içindir.Nefsini öldürüp sözlerinin arkasına güzelliği katmak içindir.Neyse öğütten bahsedecek olursak. Allah insandaki saklı olan güzelliği elinde sonunda çıkaracaktır.Bu kaçınılmazdır.Allah’ın isimlerinden biride istediğini zor yaptırandır. Lakin zorla güzellik olmaz ama insan yaptıklarının ne anlama geldiği hissederse güzelliğe yaklaşır. Münafık zat imanı yalan sayarsa Cehennemde imana sımsıkı sarılır.Çünkü o tür insanlar sadece zorda kaldıklarında imana sahip olurlar.Sıkıntıları geçinse hemen dönerler.Evvelki çektiği sıkıntıların kaynağını Allah’tan başka şeylere vehim ederler. Allah’a sarılırken Allah’tan kaçmaya çalışırlar.İnsan nankör olarak yaratılmıştır.Kimse var olmanın fiyatını ödeyemez.

Eşitlik

Allah’ın katında eşitlik kavramı yoktur.İnsanlar için eşitlik bir kurtuluş gibi görünse de hiçbir şeyi çözmez.Allah yaratılan her şeyi eşit kılmak için varlıkları yaratmamıştır.Her şey birbirinin tamamlayıcısıdır.Bu birleşmeden bir anlam çıkar.Aslında bir anlam değil sayısız anlam çıkar ve insan bu anlamları tek tek yaşayarak hayatı adeta bardak da ki bir suyu içmesi gibi içer.Peygamberler kafirlerden kat kat üstündürler ama kafirler olmasaydı peygamberlerin çok derin anlamları olmazdı.Burada bir eşitlik çıkarma çabası yoktur sadece anlamlar vardır.

Firavun Musa ile savaşmıştır ama ondaki çirkinlik ile Musa’daki güzellik aynı kalemden manalara dökülmüştür.Her şeyin kaynağı Allah’sa Allah’ın bir parçasının öbür parçasıyla karşılaştırılmasının bir anlamı yoktur.Çünkü ikisi de aynı şeydir.Varlıkların kendilerine ait duyguları yoksa karşılaştırılabilecek ve eşitlenebilecek bir şey olmaz.

Bedensel Eksiklik

Engelli olmak ulaşılmak istenen, önemsenen şeyin üzerindeki ise bedensel eksiklik bazen özgürlüğün kapısını açabilir.Çünkü sağlam biri aslında kendine engeldir.Eğer insan kendisine ulaşmak istiyorsa her şeyiyle dört dörtlük olmak aslında engelli olmaktır.Fiziksel engellerin dışında insanların daha farklı engeller vardır.Fiziksel bir engel bir şekilde yaşanılırlık kazanabilir ve aşılabilir ama sağlam insanların engelleri daha zorludur.O yüzden sağlam olan insanlar fiziksel eksikliği olanlardan daha fazla engelli olarak yaşarlar hayatı.

y29

Acı insanı korur.Acı çeken insan Allah’a yaklaşır.İnsan Allah’a yaklaştıkça içine düşmüş olduğu bataklıktan çıkıp bir anlık dahi olsa nefes alır yada acı bir uyarıdır fark edilmeyen yolunda gitmeyen ayrıntıları çağrıştırır, fark etmeyi sağlar, görülemeyen ya da görülmek istemeyen ayrıntılar bir anlığına görüntülere bürünür.

İnsan hayatı boyunca çalışıp mevki ve mala sahip olursa günümüzdeki makamlardan örnek verecek olursak: Mesela bilim adamı olursa, başbakan olursa var oluş amacına yönelik tek bir adım bir atmış sayılmaz.

İnsan olgunlaşan bir meyvedir.Onu olgunlaştıran güneşin sıcağından şikayet etmemesi gerekir.O güneşten ham meyce şikayet eder, o olmamış meyve daha acı olduğu için kendini ezelden biridir böyle sanır ve bunu değiştiren ışığa şikayet eder:”Ben kendimi doğduğumdan beridir böyle bildim yıllarca bu ekşilik ile yaşadım şimdi ızdırap ne ki?” İnsan kendini bilgini iddia eder ama kendisi hakkında bildiği şeyleri toplasa bilmediklerinin yanında ve bilmeyerek yaptıklarının yanında bir hiç kalır.İnsan bilmediği bilirse.Bütün bilgiler onun ruhunda gizlenir.Bilmediğini bilmek bir geçiştir, siyahtan beyaza, şeytandan meleğe, başka yolu da yoktur.

İnsanların soruları anlamak ne yönelmek için olmalıdır.Çünkü insanın anlamaya ihtiyacı vardır.Başka türlü sorulan sorular zaten rengini belli eder.

y28

Kimse kimseyi değiştiremez sadece bir insanın kendisini değiştirmesi için bir neden ortaya atar o neden hiçbir zaman eskimez çünkü duygular ortaktır asırlarca kendini korur bazılarının canını acıtır, bazılarının dokunmadığı yerlerine dokunur ve bazılarını bu neden ile alt eder.O neden onun başlangıcı ve sonsuzluğu olur.O toprağa ekilen bir tohumdur adeta daha sonra bir ağaç olmaya başlar.

O neden asırlarca yeryüzüne ışık saçar sanki görünmeyen bir el onu yer yüzünde dolaştırır. Cevap isteyenlere onunla cevap verir.Yol gösterir, sözler söyler. Sanki o sözler senin için söylenmiştir. Geçmişten sana yazılmıştır. Böyle bir neden oluşturan mutludur.Hatta mutluluktan, sevinçten, neşeden daha eşsiz olana el atmıştır.Okuyan, gören, duyan herkes o nedenin arkasında gizli bir mana taşıdığını hisseder.

İstemek

İstemek Allah yolundan uzaktır.Bir insan cenneti arzulayarak asla ölüme kadar ulaşamaz. İnsanın hayatı boyunca göreceği şeyleri aşabilmesi için insanın arzularından daha fazlasına ihtiyacı vardır.İstekler, arzular, bir anlık hevesler muhakkak söner, geri adım atar, ölüme kadar kazanmak için insanın daha eşsiz bir şey taşıması gerekir.Aşk gibi, inanç gibi, sevgi gibi bunlar insan istemedikçe sönmez ama istek insanın elinde olmadan kaybolur, önündeki dağın büyüklüğü gözünü korkutur ama inanç öyle değildir ya da aşk bunlar kolay kolay yıkılmaz çünkü bunlara tutunan kişi aşk ve inancın bizzat kendisi olmuştur.Ondan aşkı sökmek aynı zamanda onu öldürmek demektir.Öyle zatların istediği kadar mevkisi ve malı olsa bile sahip olduğu tek şeyi iman olarak görür.Onu kaybettiği zaman her şeyi kaybetmiş gibi olur.O yüzden inanç onu yolun sonuna kadar taşır.

y27

İnsan-ı kamilin öfkesi ve rahatlığı kendinden değildi.O bir şeye kızarsa Allah ile kızar. Seveler Allah’la sever.En ufak bir gülümsemesinde bile Allah’ın varlığı vardır.O tebessüm bile bir şeye yarar. İnsan-ı kamil aşk sarhoşu olduğu zaman o aralıkta yaptıklarından dolayı şüpheye düşmez.İyi mi yoksa kötümü şeyler yaptığını düşünmez.Çünkü o zat kendini Allah’a teslim etmiştir.O yüzden yaptıklarını Allah yaptırır. Söylediklerini Allah söyletir.Kendini tamamiyle Allah’a bıraktığı için başka bir akla bürünür.Cümleleri kurarken sanki kendi aklını kullanmaz.Herkes onu seyrederken oda herkes gibi kendini seyreder.O an bir taş atsa o taşla birinin kafasını yaralasa ben yapmadım Allah yaptı der.Dua etse duası kabul olur.Kim ona vurursa Allah’a vurmuş gibi olur ve Allah kendisini korumaktan aciz değildir.

İnsan-ı kamil bir insanın ulaşabileceği son noktadır.Yok olmaktan kasıt budur.İnsanın benliğini Allah’a teslim etmesinidir ve çeşitli kademelerle bu teslimiyetin samimi olduğuna Allah’ı ve kendisini razı etmesidir.İnsan razı olmuş ve razı olunmuş olarak Allah’ın merhametine kavuşur. İnsan-ı kamilin nefsi artık Allah’ın elindedir ve Allah o nefsi artık bırakmaz o zatı tekrar nefsiyle mücadele ettirmez.Bütün dünya üzerine gelse bile o zatın imanına dokunamaz.O zat bundan korkmaz ölüme yakın olduğuna sevinir.Kendi imanı uğruna öleceğine sevinir.

İnsan-ı kamil için madde değersizdir. Onun imanındaki tek bir zerre bile sayısız köşk değerindedir. Onun imanında ki bir zerre toprağa düşeydi bütün dünya altın olurdu.

y26

Duygular aşkın oyuncağıdır.Aşk hepsinden üstüdür.Aşk ile dolan ruh akmak ister ama dünya buna müsaade etmez.Çünkü aşka bakan gözlerin içinde ondan bir parça yoktur.Her hareket aşkın önüne engel olur.Ancak engelde aşk olur.Aşk yine akar.Aşk buraya, insanların dokunamayacağı bir yere akar.Burası neresiydi burası aslında hiç olmayan bir ev ya da hiç olmayan bir kafe loş ışıklarla donatılmış şekilden şekle giren her girişte farklı bir rengiyle bizi karşılayan mekan burası ya da mekansızlığın kendisi olmayan bir yer ama gerçekte olan bir yer bedenin kaçamadığı ama ruhun orada yüzmek için can attığı yer.Buraya aşktan başka kimse yaklaşamaz.Çünkü aşktan başka kimsenin buradan haberi yoktur olsa bile olmayan bir şeyi nasıl bulabilir.Aşk insana bunları söyletebilir.Gönülse bu sohbete ev sahipliği eder.

y25

Bu dünyada sayısız bağ vardır.Güzelliği anlamsız kılan bağlar olduğu gibi çirkinliği anlamsız kılan bağlarda vardır.Bunun nedeni şudur: Çirkin huylu adamın her saf duygulardan hem de çirkin olan duygulardan aynı anda haz alması saçma olurdu.Manava giren adam et satın alamaz, kasaba giren adamda meyve satın alamaz.İki zıtta birbirinin kapıldığı şeylerden bahsetmekten zevk almaz yalnız iki tarafta aşka yeniktir.Ona ikisinin de meyli vardır.

Çirkinliği çirkinlik kale alır.Her şeye değerince ilgi gösterilir.Kötü huylu adam güzel bir hareket yapmadıkça kale alınmaz.O yüzden bütün hayatı boyunca uğraştı şey kendisinedir.

y24

Bir insan söylediği hiçbir sözde tamamiyle samimi değildir, hiçbir zamanda olamaz bu şekilde olması Allah’ın merhamet duygusu, hoşgörüsünü göstermesi ve insanın kendinden emin olamaması içindir.Şu bir gerçek ki insan yanlışlarının olduğu kusurlu bir varlıktır ancak kusurlu bir varlık olduğunun kabul ettiği vakit insanlıktan çıkar başka bir varlık olur ve ne kusur kalır ne varlık.İnsan bir yalandır bu çirkin gibi gözükse de aslında uzaktan yakından bir alakası yoktur.İnsanı kusursuz yapan şey bir yalan olduğunu kabul etmesi ve sadece yalvarışlarında o yalandan kurtulmasıdır.Bu Allah karşısında çırılçıplak soyunmak gibidir.Bedeninle değil ruhunla soyunmak.Her insan bedeniyle soyuna bilir ama ruhuyla soyunamaz.Basit bir aşkın kurbanı olsa bile her insan bunu yapamaz çünkü bu saflıkla alakalı bir şeydir.Böyle bir çıplaklık bir insana gösterilmez ama gösterilse bile o insana atılmış her adım kaç yıllık ibadettir.İnsanın bu uğurda attığı her adım güzel olana inandığına delalettir. Zaten ibadetin amacıda insanı güzel kılmaktır. Bu adımlar bir ömürlük yoldur.İnsan bir ömrü boyunca çekeceği sıkıntıyı sanki o adımların her birine paylaştırır ve aşk o alanı öyle bir kaplar ki insan artık ne sağından korkar ne solundan, korktuğu tek şey kendisidir.

y23

Zatın yaptığı yanlışın farkında olması ondan kurtulmasını sağlamaz.Ufuklara kadar uzanan bir ordusu olsa bile bu savaş yenilerek kazanılır Bir saçmalığa yenilmek zor değildir.Ancak zor gibi görünür.Güzellik dipsiz bir su ise diğerinin derinliği bileklere gelir.Lakin çoğu insan bu suda boğulur.O zatın yüzdüğü su hem sığdır hem de dibince çamur vardır.Nefsine uymuş zat o suda çırpındıkça beyaz tenine o çamurdan bulaşır.Her beden beyaz olarak atılır o suya.Zamanla o çamur bedeninin her yerini kaplar.Bu andan sonra nefse uymuş zat derinliklerde yüzden kişileri yukarı çekmeye çalışır.Eline aldığı çamuru onun bedenine sürmeye çalışır ama hiçbir çamur oralarda yüzenlerin bedenlerine yapışmaz.O zat yine yaptığıyla kalır.

Derinde yüzen bir insan kendine atılan çamuru alır toprak yapar ve oraya beyaz bir lale diker ve o lale dikilir dikilmez açar.

y22

Mana sözcüklerle tanımlanamaz sadece o manayı hissetmişsen o kelimeler anlamlı olabilir.Yoksa için boştur, boş olan bir şeyle uğraşmaz insan, uğraşılan şey kötü yada iyi olabilir ama boşlukla kimse uğraşmaz çünkü güzel ve çirkin şeyin arkasında mana gizlidir. Oradan gelen mana sen, bu eylemlerin yanına çeker.İnsan doğar doğmaz her türlü manayı hissedecek şekilde değildir bazı manalar çok derindir ve onlara ulaşmak insanın olgunlaşması ile olur.Bu derinlik güzelliğin içinden gelir bu noktada insan güzel olana dışarıdan yaklaştığı için hissedemediği manalar bir ona kapılanın yanında bir dağ onun gözünde bir boşluktan ibarettir. Bu manalardan birini hissetmiş insan o mananın adı söylerken derinlere dalar, yüzer, farklı farklı yerlerde bulur kendini ama bu manaya uzak kimse için bu manaya karşılık gelen isim boştur.Bazı şeylerin oluşması zamana bağlıdır. Aşk bir ev ise ona dışarıdan bakarak gördüklerin ile içine girdiğinde göreceklerin arasında fark vardır.İşin güzel tarafı içerdeki insanda senin yolundan gelmiştir.Zamanında oda bu kapının dışındaydı ve senin hamlığından geçtiği için seni bilir ama anlatmaz çünkü bu dil yalnız aşıklara mahsustur.Ne harfleri vardır ne sesleri.Öyle bir dil gelişmedi.Her aşık bu denizin içinde tanımlardan uzak isimlerden uzak durdu, sadece yaşadı.Akıl bu kapının dışında kaldığından isimlere ne gerek vardı.Bütün manalar bütün güzel isimlerin içinde dolaştı.

y21

İyiliğe ve aşka inanan insan onla yaşar, o insana bir parça ekmek versen o bu ekmekle bütün gün neşeyle dolanır ama bunun nedeni o ekmek değildir, o ekmeğin aşkla uzatılmasıdır onun asıl gıdası ekmek değil budur, bu feyiz zahmetsiz bir güzelliğin şarabı gibidir bedavadır istediğin kadar iç bir şey olmaz, bu yolda yürümek için bu yolda yürüyenlerin yanında yürümek gerek nasıl ki yemeyen bir insan güçsüzleşir zayıflar aynı şekilde aşktan uzak kalmış olanda güçsüzleşir, yorulur, gideceği yol gözünde büyümeye başlar, acıyı daha fazla önemser olur.Gerçi aşk hiçbir zaman aşığını yalnız bırakmaz muhakkak ki onu bir yerden ziyaret eder amma insan yinede bu aşka sahip insanların yanında yürümesi gerekir.Bu hazineden uzak kalmaması için…

y20

Eğilmek, yerlere kapanmak, secde etmek, her insan kapıldığı şeyin önünde eğilir.Güzel olan güzel gördüğü her şeyin önünde eğilir.Çünkü güzel olan her şey Allah’tandır.Çirkin olan ise çirkin olarak gördüğü her şeyin önünde eğilir.Kafirlere ve münafıklara namaz, ne kadar itici geliyorsa Müslümanlara da bi kadının suratını put yapıp ona secde etmek o kadar itici gelir.Herkesin dini vardır.Öyle yada böyle.O yüzden Kafirleri secde etmez zannetme.Ancak bu bakış hemen görülmez.

y19

Bazen kötülük sebepsiz yere iyiliğe yaklaşır ona hoş görü gösterir senden bir sır ya da içten bir söz bekler durur, bu güzel bir hareket gibi görünse de altındaki niyet çok farklıdır.Kötü insan ara sıra iyi insanın yanına gider ondan hoşgörüye dair bir söz arar ona vereceğin güzel söz ya da bir tebessüm onu umutlandırır.Çıkardığı bu kadar pisliğe rağmen kendisine hala güzel bir söz söylenmesi içten içe bir kurtuluş, bir af ümidi doğurur gönlünde.Bu ümidi hissettiği vakit alimi hemen orada tek başına bırakıp geri yine yapmakta olduğu işlere geri döner.Yani bir nevi kendini motive etmek için o alimi kullanmak.

Zamanında bu tür şeylerle karşılaşan alimler bu tür insanları evlerine almamışlardır.Kapılarına geldikleri vakit ben arkadan dua ederim deyip geri göndermişlerdir.

Hüzün-Umut

Ayrılık olmasaydı nasıl dökülürdü cümleler kağıtlara, hayal kırıklıkları olmasaydı, yok olan umutlar olmasaydı neden ihtiyaç duyardı insan yazmaya, yazdıklarını yaşamak varken.İnsan dibe vurmasaydı nasıl yaşamayı bırakıp kağıtlara sarılırdı.Bu dünya ayrılığın simgesidir, ezanlarımızda öyledir.İçinde hüzün vardır.Hüznün içindeki saklı olan o umut, bağırır hayatı boyunsa sessiz olarak.O haykırışlar göğe değer buradan kaç anlama bölünür bilinemez.

y18

Şu dünyada hiçbir varlığa gereğinden fazlası verilmemiştir.Bu yolda yürümek için almak istediğin şeylerde öyle onlar sen beklemeden gelir çünkü ansızın gelen şey nefse yaklaşmaz, bu Allah’ın kuluna olan sevgisini ve merhametini kullanmak için nefse kurduğu bir tuzaktır.Onu pas geçer kuluyla muhatap olur.Eğer her şey beklendiği anda olsaydı insan içten içe yanlış yollara çekilirdi.

y17

Şer insanın üzerine çöktüğü vakit insanın gerçek duygularının ortaya çıktığı anlar yaklaşmıştır.Bu engeli aşmak kitap bilgisiyle mümkün olmaz, olsaydı hayat denen şey basit olurdu.İnsan bundan çok daha fazlasını ifade etmekte görülen engel dağdan büyüktür. Yalnızca gönle sahip olanlar aşabilir.Lakin dağ gibi görünen şey gerçekte o gönül için vardır.
O ya senin değerini arttırır ya da yalan söylediğini sana gösterir.İkisi de doğru olan şeyler halbuki? Kötülüğün faydasına bak hele. Bir tek kendisine faydası yok.

y16

Dünyada bazı hareketler ve tutumlar içinde saflığı barındırır.Dolayısıyla saflık güzelliği yanına çeker düğünlerimiz mesela ya da hediye vermek bunlar sebepsizce gelen şeylerin kaynağıdır.Mesela bir kadının kendini yalnızca kocasına teslim etmesi, tabi ki bu duyguda çok az şehvet vardır aslında bu büyülü bir sahnedir ama bunu anlayacak hatıra yok ki bu sahneyi oluşturmak için kadın kendi hassaslığını ve inceliğini halka gösterebilir ama şehveti yok etmek için görüntüsünü kapatır.Çünkü şehvet hayvanlığa mensuptur.İşte hayatın bu kesitinin rahatça oynanabilmesi için kadın başını ve vücut hatlarını kapatır.Lakin o örtüleri bunun için değil de bir güç elde etmek için giyiyorsa giymemesi daha hayırlıdır.Çünkü ona bakan kişiyi dinden soğutur.Yalancının sağı solu boş değildir.Göz göremez ama ruh görür rahatsız olur.

y15

Anlatmak aşktan gelenle de olabilir türlü belalarla da her ikisinde de niyet kötülüğe yaklaşamaz.İyi huylu insanı aşka davet edilirse onda kendinden bir parça gördüğü için istemsiz ona yaklaşır.Ondaki derinliğin ve güzelliği kırıntıları kendi ruhunda saklıdır.Kötü ruhlu adam ise çıplak ayakla yürüyen çocuk gibidir.Sözler ona tesir etmez.Çocukluğundan sözler tesir etmez ama o yolda yürüdükçe ayağına kaç tane diken batacak.O yol baştan sona dikenlidir. Basılan her diken o yolun yanlışlığına delildir.Bu eğriliği idrak edecek aklın yoksa acıyı idrak edecek bedenin demi yok.Lakin insanların çoğu ayağına batan dikenlere rağmen yürümeye devam eder.Bu yolda yürüyenlerin hepsi bu dikenlerin ilerde biteceğini zanneder ama hiçbir zaman bitmeyecektir.Ayağına batan her dikene bir bahane uydurur eğer bahaneler onu taşımazsa o zamanda bir tereddüde sarılır.Böyle böyle yolun sonuna kadar yürür ve uçurumdan aşağı düşer.Eğer gözleri bağlı olmasaydı o uçurumdan aşağı düşer miydi? Şüphesiz hepsi geri dönerdi.O yolun başında bir bekçi durur ve o yola girmek isteyenlerle sırayla konuşur.Elindeki bir bez parçasıyla her gelenin gözlerinin bağlar kalanıyla da kulaklarını tıkar.Kulağına da bi kaç nasihat fısıldar böylece onu gönderir sonra şüphesiz bu insanların yaptıklarından Allah’a sınırım der.

y14

Mananın olmadığı güzellik ne işe yarar? Mananın olmadığı güzellik afsundur.Mana yoksa söylenecek ne derin sözler ne de hareketler vardır.Öyleyse bu güzellik hayalden başka nedir.Yok bundan farklıysa öyle kadına teslim olalım biz.Bunu idrak edecek kaç tane akıl var? Öküzün ağzından ne çıkar: benlik, bizlik, mal, mülk, bu sözlerden başka söyleyecek sözü yoktur.Ezbere konuşursa o sözler ondan davacıdır.Ne derdi Mevlana sen kalk Kabe’yi dolaş bunca güzelliği görmede şehrin çıkışındaki karpuz kabuklarına takıl.


Aptallıktan anlam çıkar mı? Çıkar ama nasıl çıkar. İnsan zamanla yetişen bir meyvedir.Hiç bir meyve güneşin altında yanmadan lezzetlenmez.İnsanda hamlıktan olgunluğa yükselir ama o hamlıkta yaptığı hataları hissettiği duyguları ve görüşleri unutmaz.Bir kimse önceden yaptığı hatayı başkasında görürse şimdi ki durumuyla onu kıyas eder.O insanın ne hissettiğini anlayabilir.Elinde o durumdan kurtuluşun duyguları saklıdır ama o duygular ne sözle ne elle başkasına verilemez.Yanmış olan insan bu şekilde geçmişinden kurtuluşunu hatırlayarak tekrar tekrar Allah’a yönelir.

y13

Belirsizlik aşığın kurtuluşudur, gönülde belirsizliktir.Sonsuz gibi görünen kainata sığmayan Allah gönle nasıl sığar.Gönül ne kadar büyük, ne kadar küçük? Nasıl? Biçimi ne? Bunlar belirsizdir.Belirsizlik aşığın kurtuluşudur çünkü belirsizliğe akıl yaklaşmaz, anlamaya da gerek yoktur.Aşığı anlamaya çalışmak zaman kaybıdır.Çünkü o bile kendini tanımlayamaz,
İnsanların çoğu her şeyi belirli tanımlamaların içine koyarlar.Anlayamadıkları şeylere isim verirler.Bu şekilde her şeyin kontrol altında olduğunu zannederler.Bu nefsin bi oyunudur.
Kapalı kutu içine konmaktan korkan insan her geçen gün kendinden daha büyük bir kutunun içine konur.Lakin aşk senin kalıplarının daha genişini görür ama daha da derinler daldıkça anlamak yok olur anlam kalır.Yeni anlamlar artık bir öğrenme ve deneyim değildir.Aşk artık o anlamların şeklini alır.Bu şekilde anlar, yaşar.Artık orada anlamak yoktur, kavramak yoktur.
Dipsiz uçurumlar vardır hangi uçurumdan atlarsan atla yukarı düşersin.Belirsizlik aşığın kurtuluşudur.Aşk idrak etmeyi, bilmeyi sevmez sadece görür gördüğünü söyler.İnsan görebildiği şey kadar güzeldir.Bilgi ise bir hiçtir.

y12

Aşk vardır insanı var eder.Aşk vardır insanı yok eder.Ahmak nefs bütün çirkin duyguları kendi çıkarları adına kullandığı yetmezmiş gibi aşkı, sevgiyi, cömertliği de kendisi için kullanır.Nefs aşka öyle niyetle yaklaşır ki manevi kokusunun çirkinliği yüz yıllık yoldur lakin nefsin aşka nasıl yaklaştığı anlatmamak gerek.Şunu bilmek yeterlidir ki nefs her şeyi kendisi için yapar.Severse kendisi için sever.Aşık olursa kendisi için aşık olur.Ancak aşk bir bakıma da Allah’ın insan için kurduğu bir basamaktır.Bir seçimdir ve azaptır.Ne denirdi: Aşk kötü ruha tutsaklıktır.İyi olana özgürlük.Sanki Allah, sürekli ben ben diyerek aşk tuzağına yakalanan şu nefse bir ders vermek ister.İnsanı bu tuzağa benliği yakalattı.Hem böyle alçak hayallerin peşinden koşacaksın hem de bu alçaklığın kokusundan şikayet edeceksin ha.Kim bilir tüketilen kaç yıllık ömür kurtaracak nefsi bu azaptan.

Kader

Ne yapacağını bilmek o şey insana yaptırtmaz, kader bir anlık bir hata değildir.Çünkü zaman vardır.Hayat bir anlık bir eylem değildir.İnsanın seçimlerinin sonuçlarını görmek ve onlara katlanmak için zamanı vardır.Kim bir anlık bir hatanın kurbanı olmuş?Bu şeyler yavaş yavaş gelişir, kapıldığın duygular ve kendi anlamın belki altmış yıla yayılır.Atmış yıllık hata olmaz.

y11

Hayatta her şey bir nizam içerisindedir.Duygular, sebepler, sonuçlar, aktarımlar hepsi birbirini tamamlar hepsi birbiri arkasından gider.Bir varlık hissettiği şeye göre kendini ifade eder.Kendini özgür hissediyorsa özgürüm der ve buna itiraz etmez.Özgürlük hissi bu nizamın bir parçası olduğu için ve kendini bu akıp giden ırmakta bir damla gibi hissettiği için gelir.Çünkü çevresindeki bütün olaylar, duygular, aktarımlar ruhundaki inancına yöneliktir ve onu adeta tamamlar.

Bu güzel uyum adeta bir dans gibidir ancak çirkinlik dans etmekten değil bu dansı bozmaktan zevk alınır.Bu zevk aslında ona tuzaktır bu dansa eşlik eden de ona tuzaktır.Zalim insan için tuzak mazlumdur. Onlar mazlumla uğraşmaktan zevk alır ama her şeyin göreceliği olduğu şu nizamda onlara yaptıkları zulüm göreceklerinin karşısında bir hiçtir.Hele ki zamanın olmadığı bir yerde...İyi insan için tuzak kötü insansa.Kötü insan için tuzakta iyi olandır.

Zalim kişi, ruhen aciz olduğu için kendini tutamaz ve gücü yettiğiyle uğraşır durur.Bu onun cehenneme biletidir.Çünkü insan kendine yaptıklarını Allah affedebilir ama kuluna yaptıklarını Allah affetmez.

y10

Ahmağa en iyi cevap sukuttur.Çünkü ona ne kadar anlamlı ve derin bir laf söylesen bile o yine bu laftan bir uyuzluk çıkartır.Sözü söyleyeni de uyuz eder.Akıllı adam söylediği şeylerin anlaşılmasını ister.Çünkü güzel söz dinleyenin anlamasından ve aynı duyguyu paylaşmasından meydana gelir.Çirkin sözde aynı şekilde ortağını bulunca manası daha çok artar.O yüzden çirkin huylu bir adam güzel huylu bir adamın yanında kalamaz.Sözleri, birbirlerinin zıttı olan manaları içerir ve bunlar bir birini iter.Kuranda:”onlar Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar ama Allah nurunu tamamlayandır” tam doğru olamayabilir ama bu şekilde bir ayet geçer.Yani sözler harflerden ve seslerden başka şeylerde içerir.Bir kelime Allah’ın ışığını da taşıyabilir çirkinliğin fitnesini de.Bu iki zıt söz yana yana duramaz çünkü çirkinliği söndüren şey Allah’ın ışığıdır.Allah’ın ışığını söndüren şeyse çirkinliktir.

Münafık adam hasmına şöyle bir bakar.O zatın kalbide ki iman zerre kadarsa yani yenebileceği kadarsa hemen sözleriyle onu söndürmeye çalışır.Lakin karşısındaki insan Salih bir adamsa o adamın sözleri kendi kalbindeki çirkinliği yenmeye başlar.Bu yüzden kulaklarını tıkar ya da oradan kaçar.Aslında insanın zerre kadar bile imanı olsa kimsenin onu almaya gücü yetmez onu veren yine insandır.Evrenin bütün karanlığı bir araya toplansa bir mum ışığını yenemez.

Sözlerin böyle şekilleri vardır insanlar bunu bilerek ya da bilmeyerek kullanırlar.O yüzden ham insan kendi sözlerine düşman olmalıdır.

y9

Nefs dizginleri bırakılmaması gereken huysuz bir eşektir.O eşek lafta anlamaz aç bırakılması eziyet çekmesi gereklidir başka türlü adam olmaz.eğer nefs kendisine verilenleri eksiksiz tam olarak kullanabiliyorsa yaratılmış olana yaratana kafa tutmaya başlar.Yani insan kendisine verilen her şeye sahipse bedenen ve ruhen kendini güçlü hissediyorsa haddini aşan sözler söyleyebilir.O yüzden nefs aç bırakılır.Çünkü açlık insanın güçsüz bırakır.İhtiyaçlarını hatırlatır.İhtiyacını hatırlamak insanın kendi acizliğini hatırlatır buda nefsi terbiye eder.

Bu dünya rahatlık ve zorluk arası gidip gelen bir döngüdür.Salih adam bulduğu her rahatlıkta hemen zorluğa sarılır.Bilir ki katlanılan her zorluk sonunda kendini bir rahatlığa bırakır.O zat bu şekilde ine çıka nefsine çok yüz vermeden ayrılmaya bakar.Lakin her rahatlık insanın nefsine hoş gelmez öyle rahatlıklar vardır ki nefsi öldürür.Bu da aşktır.Aşk ile geçen zaman nefse hiçbir zaman hoş gelmez çünkü aşk yokluktur. Nefs varlıktır. Yoklukta varlık olmaz.Var olamayan şeyse tesirini gösteremez.İnsana dokunamaz.

y8

Bu dünya aşk bataklıkta yetişen bir güle benzer o yüzden açmamalıdır.Lakin insan her zaman kalbine söz geçiremez.Bir zatın gönlü aşk yaşarken onla sevişirken bedeli uslu duramaz ama insan aşkını halka göstermemelidir.Hayatta ne güzellik çirkinliğe taşmalıdır neden çirkinlik güzelliğe taşmalıdır.İki tarafında bunu yapması kendi zararınadır.Aşk ile sarhoş olmuş zat aşkını halka gösterirse halk onla dalga geçer.Çocuk gibi onla alay ederler yahut kendi bildiklerini kabul ettirmek için üzerine giderler.O zatın aklından şüphe duyarlar, doğrudur çünkü aşk hayranlığı doğurur.Hayranlık ise aklı yok eder.Bu aklın gidişi insanı tertemiz kılar.Çünkü Mevlana’nın da dediği aklı başında olmakta bir biçim günahtır.Çünkü insanın aklı olması onun varlığından haberdar olduğuna şahittir.Ancak tasavvufta var olmak günahtır. Tasavvuf başlı başına Allah’a aşık olanların sanatıdır.O yüzden insanın varlığını hatırlatan şeylerden vazgeçerler hepsi.Kimi ruhu bataklığa batmış ancak yüzü sanki meleği andıran yalancılara ruhunu teslim eder.Kimisi de Allah’a teslim eder.Bir insana harcanan sevgi ne boş bir uğraştır.İnsan insanın şeklini değil manasını sevseydi her insan Allah’a ulaşmak için bir yol olurdu ve her insan Allah’ın bir aynası olurdu.Lakin Allah bir aynaya bile vurulmuş ve demiş ki:”senin için yok olurdum ama ben yok olamıyorum o yüzden sen benim için yok ol”, böyle bir söz neye bedel değil ki kibir insanı gerçek varlığından alıkoymaya mahkum edildi.

y7

İyi gibi görünen hareket ya da kötü gibi görünen bir hareket, ikisinin de bir anlamı yoktur. Onlar zamanın akmasıyla oynanan hayatta gerekli olan konuların kaynağıdır, önemli olan niyettir.Bir insana zarar vermek, ilk bakışta kötü gibi görünebilir fakat bu ilk bakış çoğunlukla nefsin bakışıdır.Ayrıca nefs bi çok şeyi ilk bakışta eğri anlar bunlardan en önemlisi de ilim hakkında ki konulardır.Bu ona hemen ters gelir.Aşk ile yapılan bakış ise anlamaktan çok görebilmekle alakalıdır.İnsan fark etmese de bir çok şeyi mana olarak görür ve anlar.Bununla ilgili bir hikaye vardı.Salih bir adam gaybı anlamaya çalıştı da görebilme yeteneği ondan alındı böylece sözünü ettiği şeyleri anlamamaya başladı ondan alınan kısım din günüydü onla ilgili ne kadar düşünse de yinede sözcükleri gönlünü tatmin etmiyordu.Yanlışını anlayan adam Allah’tan af diledi de bu mana körlüğünden kurtuldu.İşte insan olmayandan ya da olandan bahsederken mana olan bir görüş içindedir ruhen bahsettiği şeyi anlar onun bu kısmı kapatılırsa kurduğu cümleler ruhunu tatmin etmez.Allah kafirlerin gönüllerinin mühürlendiğinden bahseder buradaki mühür o insanın artık gaybı anlamasını yani ruhen onu görebilme yeteneğinin alınmasıdır.O yüzden kafirler ölümün son durak olduğuna kanaat getirirler.

y6

Şekil nefsi karşısında oyuncak eder.Nefsin acizliği şekildir, şekle aşık olur, şekle tapar, onlar yaşar, onla ölür.Nefsin bu konuya olan acizliği aşkta da çok bellidir aşk şarkıları şiirleri daima şekle yönelik sözlerden olur “gözlerin sanki bir okyanus”,”çok güzel gözlerin vardı”,”gülüşün bir ömre bedel” vs. vs. örnekler çoğaltılabilir işte nefsine kapılmış, onun kulu olan zat aşkı böyle eder.Şeklin tek yaptığı şey insanı çağırmaktır. Mana ise insanı evine alır, yemeğini yedirir, sohbetine katar.Şekil hiçbir zaman olmayacak şeyler fısıldar insanın kulağına mana ise olacak olanı yaşatır.Şekil eli kolu bağlı bir mahkumdur.Bin yılda alacağı yolu mana bir anda alıverir, mananın bir tutsaklığı yoktur kimliği de yoktur desem inanma güzel ve çirkin olan her mana Allah’ın sanatıdır. Mana, bir insana hayatı boyunca maddi olan şeylerden daha çok temas eder.Ancak onun tek temas noktası insanın kalbidir lakin nefs ile yıkanmış zatın kalbi savunmasız bir kuş yuvası gibidir.Her türlü duygu oraya rahatlıkla uğrar, dolaşır, dokunur.Diğer türlü yani nefsini öldüren zat kendi içindeki çirkinliği de ateşe atmış demektir.

Kendi kendini öldüren zatın kalbi Allah’ın evidir. Allah güzel olan ise Allah’ın bulunduğu yerde hiçbir çirkin duygu kalamaz, barınmaz ve Allah’ın ateşten yarattığı hiçbir duygu o kalbe tesir edemez. “İnsan başka bir insanın cehennemidir” sözü nerden gelir.İmanı olmayan kişi bütün hayatı boyunca zaman zaman mana aleminin ateşinde yanmaktadır ve hiç zat bu manadan kaçamaz ancak ateşten kopan bir mana ağaçlardan, taşlardan yahut dağlardan gelmez yine başka bir insandan gelir yahut kişi sözleriyle düşünceleriyle kendi kendine getirir.Yani mana aleminde insana zarar veren insanı yakan yine insandır.

Şekle dönecek olursak, şekil baştan sona bir yalandır lakin yalan tatlıdır, çekicidir ve öyle yalanlar vardır ki insan bu yalana istemeden kapılır ondan kaçmak istese de o yalanın çekiciliğine karşı koyamaz.Karşı koyamaması acizliğindendir.Yoksa nice mana alemin aşıkları şekle artık bakmaz bile bi şey baktığı zaman baktı şey neye benzediği değil ne hissettirdiğidir lakin zayıf insanın mana yönü çok az bir aralıktan gelmektedir o yüzden bu tarafına önem vermez.

Şekil manaya muhtaçtır.Her türlü anlamını yine ondan alır.İnsanlar şekilden bahsetse bile yinede o şeklin arkasında ki mana kendine hoş geldiği için ondan bahsedilir ancak çirkinliğe sahip mana genellikte bitmek bilmeyen arzulamaya benzer insanı oyalamaya yöneliktir ve insan bu tür duygularla uğraşırken sıkılmaz isteği de hiç bitmez bu tür duygular sığdır ve azdır.Temelinde aynı şeyi amaçlar insanı oyalamak, hiç ölmeyeceğine inandırarak oyalamak.

Her şeyin şekline bakarak anlamaya yahut varlığının ispatını kanıtlamaya hatta ispatlayamazsa inanmamaya çalışan insanın bu koca kainatta bakacağı tek yer bir pirin yüzüdür.İnsan aklıyla aya, yıldızlara, ağaçlara, bahaneler uydurabilir ancak Allah’ın ışığı hiç birine yansımaz.

y5

Sevgi ve kıymet bu dünyada gölge gibi olmalıdır.İnsanların çoğu bu ikisine layık değildir ve çoğu bir tereddüde uyarak yaşar buda onları böyle duygulardan haz almasını ve bu duygulara layık olmasını engeller insanın değerini düşürür.Böyle güzel duyguları nefsine uymuş zatın kullanması o duyguların manasına sürülmüş bir lekedir.O yüzden sevgi ve kıymet gibi duyguların cimriliğinin yapılması aptallık değil gerçekten yapılması gereken şeydir.İnsanlık vasfından aşağı düşmüş birine kıymet vermek aptallıktır, hatadır çünkü sevgi güzel bir şeydir aşağılık insan ise güzel olan her şeyi yok etmekten, çiğnemekten ve dalga geçmekten büyük zevk duyar.Eğer ki kim böyle bir insanı severse karşılığında alacağı şeylerde bunlardır.Lakin Allah insanın aklını bazen alıverir ve o insan hatalara düşebilir, ancak bu hata, yani insanın sevgisine karşı gördüğü kırıcı şeyler- insanı mana olarak yükseltmekte ortaya atılmış anlamlardır eğer insan bu gibi durumlarda kendi anlamını bozmayıp tekrar Allah’ına dönerse gerçekten mana olarak yükselmiş olur.Bu tür konularda insanların yaptığı çirkinlikleri Allah’tan sormak cahilliktir.Cahil insanlar bütün hayatı boyunca insanlardan bela görür ama Allah’a küser.Sonra dönüp dolaşıp tekrar o insanların yanında yer arar.Lakin burası çok karışık belada hayırda aslında Allah’tandır o yüzden Allah her kulla bizzat ilgilenir çünkü hiçbir melek bir insana hayır veya şer verileceğine karar veremez.Bu Allah’ın nezrinde insanı yönlendirmek için kullanacağı yoldur Allah’tan başka kimse geçmişi ya da geleceği bilmediğine göre kimse bir kula hayrın mı yoksa şerrin mi daha anlamlı geleceğini bilemez o yüzden Allah kula ait hayrı ve şerri kendi tasdik eder.Bu da Allah’ın her kuluyla sebepler aracılığı ile konuştuğuna delalettir.

Sevgiye dönecek olursak.Sevgi bir bağdır velakin bu bağlardan biri hangi kötü ruhlu adamın eline geçmişse o bağın kesilmesi daha hayırlıdır.Yoksa o zat o bağı kullanarak insanın kabine ulaşır ve orayı yıkmaya koyulur.O yüzden kim ki Müslüman değildir o insanın sevilmemesi daha hayırlıdır.Ancak kimseye de sen Müslüman değilsin denmez. Nice Hıristiyan’ım diyen vardır ki kalbinde Allah’a inanmıştır ancak çevresinden çekinir ve öyle makama çıkmıştır ki Müslümanlım diye geçinen hacı, hoca, şeh o makamı rüyasında bile göremez.

y4

İnsan sabrı öğrenmeye mecburdur çünkü sabır o zatın imanına şahitlik eder.Peki sabır nedir?Sabır ölümün gelişine kadar geçen süreye katlanmaktır.Eğer insan sabra adım atmazsa güzel olan şeylere hemen kavuşmak isterse yahut kötü olan şeylerden hemen kurtulmak isterse tek yaptığı şey kendine zarar vermek olur.Bi hayalden başka bir hayale koşar böylece kendini hırpalar.Ancak sabır makamı bir gün çıkılacak bir şey değildir kişiye göre değişir o makama ulaşmak çok kısa sürmez.Bunun için zamanın boşluğunu ve göreceliğini görmesi gerekir zaman ancak ona dokunduğun anda hissedilir eğer bir kişi zamana hiç dokunmazsa onun acısı ruhuna tesir etmez lakin azda olsa yılması acı çekmesi o zatın güzelliğini arttırır.

Kötülüğe sabretmek nasıl geldiği ile alakalıdır eğer kötü bir söz söyleniyorsa Allah’ın ışığını yansıtacak bir söz söylenmelidir eğer o zat güzel söz söyleyecek makama ulaşmadıysa susması konuşması kadar etkilidir.Sabretmek savaşmamak değildir asıl sorun gelen bütün çirkin şeylerin asıl nedeninin senin kişiliğinle, adınla alakalı değil senin içindeki güzelliği almakla alakalı olduğunu anlaşılmasıdır.Yani benlikten çıkan her türlü söz ya da hareket insanın içindeki güzelliği almakla ilgilidir.Eğer nefs insanda güzel olan bir şeyi görürse onu almak için güçlü bir istek duyar ve amacına ulaşıncaya kadarda rahatlamaz ancak o nefs Allah’ın ışığıyla karşı karşıya gelirse zamanla geri çekilebilir ve kendi yolunu kurabilir.Bu onun yıldığını gösterir nefs sadece Allah’ın gerçekten inandığı kişilere karşı acizdir ve sadece onlarla uğraşmayı bırakır.Diğerlerini elinde sonunda yanına çeker.Allah’a tutunmayan bu yolda yenilmeye mahkumdur başka hiçbir güzel söz ya da akım insanı kurtarmaz bütün güzellikleri anlamı Allahken gerçek anlamın varlığı reddetip Allah’ın olmadığı bir güzellik anlayışı yaratmak isteyenler kaybetmeye mahkumdur.Çünkü gerçekten güzel olan insanın kesinlikle Allah ile bir problemi olmaz.Olsa bile bu bir uzaklık niteliğinde değildir sadece bir cevap istemektir.Suni bir ahlak sistemi yaratmak isteyenler Allah’ın merhametinden, sevgisinden ve adaletinden şüphe duyanlardır.Bu da şunu gösterir ki akıl, irade ve değerler ile gerçek güzelliğe ulaşılmaz.İslam teslim olma dinidir.Teslim olan kişi aklını, zekasını ve değerlerini kapının dışında bırakmalıdır.Çünkü o kapının önünde yanında getirdikleri şeyler temiz değildir.Gerçek güzelliğe kavuşmak için düşünmek yerine bir kerelik dinlemek gerekir. Ben biliyorum, ben aklımla çözebilirim, bence güzel olan budur gibi sözlerde anlatılanlar İslam’la birebir paralel olsa bile kişinin benliğinden çıktı için gerçek güzelliğin manasını ve ışığını barındırmaz o yüzden dinleyene de bi zevk vermez.

y3

Herkes kapıldığı şeyin eseridir.Yalan yada gerçek.Kapıldığı duyguların bedene bürünmüş hali olur.Yalana kapılmış biri affedilebilir çünkü insanın kendine yaptıkları, kendisine döner. Ancak insan yalana kapılmışken onun esareti altına girer ve artık başkalarına zarar vermeden yaşayamaz olur.Acaba böyle bir zorunluluğun altına gireceğini bilseydi bu kadar akılsızca bir davranış yapar mıydı zaten insan aklını hiç kullanmaz.Çok azı müstesna zaten akıl hiçbir zaman bir yol belirleyemez insan sığ suda çırpınır bi el gelir onu iki denizden birine artar.Ne zaman gelir ne zaman atar bilinmez belki atmadan önce biraz okşar.Ancak konu o değil.O elin seni denize atmasındaki neden senin çırpınışlarındır.Yalana ya da gerçeğe o sığ suda çırpınmayan hiçbir balık yoktur.Çünkü balık o sığ su için yaratılmamıştır o sığ suda zar zor nefes alarak kurtulmak ister.

Akıl ve görüş herkese eşit verilmemiştir ama doğruyu idrak edebilme yeteneği herkese verilmiştir.Bu yüzden hiçbir bahane insanı yaptıklarından kurtaramaz.Düşmanı bahane ederek düşmanla dost olmak çoğu akılsızın yaptığı şeydir bunlara güzel olan hoş görünmemiştir ancak bu gün çirkin görünen şey yarın sana aşk olur.Tabi ancak buna inananlar bunun için savaşırlar.Geri kalanı bu konuya en ufak bir inançları dahi yoktur.Gördükleri ve duydukları onları yanılmıştır.Onlarda bu yanlışın verdiği hazla güzel olan bütün duyguları kalplerinden kazımışlardır daha sonra o kalbin üzerine serpilen günahlarla bazen öyle sarhoş olurla ki gerçek aşktan bir söz duysalar diyecekleri tek şey: “ilginç” olur.Öylesine rüyalar alemine dalarlar ki artık dünyada var olan ve olması gereken tek şeyin çirkinlik olduğuna inanırlar.Ancak bu inanış sözlerle değil kalbendir.İşte insan böyle böyle giderek uykuya dalar.
Ancak Allah kullarının bu şekilde uyumasına müsaade etmez, eğer ki kalbinde zerre kadar güzellikten bi nasip olan kulu çirkinliğe her boğuluşunda onun elinde tutar.başına bir bela musallat eder yahut sebepsiz yere kalbindeki imanı arttırır yahut imanlı birisinin muhabbetini dinlemeye sebep kılar.Eğer bu uykuya dalan kişi tamamıyla bu çirkinliğin esiriyle ona da hesaba çekileceği günün azabını hatırlatmak ve bundan kurtarmak için ahrette göreceği gazabın bi kısmını tattırır ve bu istisnasız herkes için geçerlidir.Lakin Allah aşktır peki aşk nedir?Aşk koca denizin bi damla sudaki berraklığı görünce kendisini unutmasıdır.Allah’ta kuluna böyle yaklaşır eğer kulu aşktan tek bir söz ya da tek bir hareket yaparsa Allah onu yanına çekmeye çalışır.Ancak her kalp aşkı yansıtabilir bu bir anlık bir şeydir sonra tekrar karanlığa gömülür böyle şeyler pek önemli değildir o kişi sadece gerçek aşıktan gelen sözlerin hayranlığına kapılmış olur, asıl işi yapan kendisi değil feyz aldığı kişidir.

Bir diğer olay ise bir bela işlenen günah ile bağlantılı olabilir.Kişi burada nerede yanıldığını anlamalıdır.Anlayacak idraki yoksa Salih imanı olan birisiyle görüşmelidir ancak görüştüğü bundan pek bir şey çıkartamayabilir çünkü Salih insanlar sözlere değil manaya bakar o yüzden zatın yaptığı yanlışı Salih adamın yanında yapması yahut o zamanlarda nefsinin ona oynadığı oyunları anlatması gerekir.

Belanın günahla ilgili olmazı zatın işini kolaylaştırır.Eğer imanı zayıf insan din hakkında yanlış laflar söylüyorsa ağzıyla ilgili bir hastalık çıkabilir.O zat o zaman anlamadan hangi sözleri sarf ettiğini düşünmesi gerekir.Yakut çocuğuyla çok fazla gurur duyan kendi çocuğunu met eden birisinin çocuğunda doğuştan bir hastalık yada sonradan olan bir bela, musibet olabilir.Bir insanın kendi çocuğunu övmesi, ona baktıkça nefsinin kabarması küçük şirke delalettir.Unutulmamalıdır ki çocuklar Allah’ın emanetidir.

y2

Cennette altın tabaklar elmastan köşkler olduğu bilinir.Batıla kapılmış bir çok kul sadece bunlara kavuşacağını bilse cenneti isterdi ancak Pir’e sadece bunlar vaat edilseydi bu onun için büyük bir hayal kırıklığı olurdu öyle bir hayal kırıklığı ki o anda toprak olmak isterdi hatta aklını bile oynatabilirdi eğer cennette ölüm olsaydı üzüntüsünden ölürdü.aynen şöyle derdi:”Mevla’m ben sana inandım senin dininin ilk şartı sana inanmak değil miydi?Şimdi neden benim kalbimde hiçbir anlamı olmayan bu şeylerin içinde beni bırakıp gidiyorsun.Ben bunlara inanmadım, benim gördüklerim ve hissettiklerim farklıydı ikimizde biliyorduk biz mana aleminin kuşlarıydık sen kuştun bense yere düşen gölgen, şimdi neden beni bu anlamsız parçaların içinde yalnız bıraktın?Neden beni senden tek bir parça bulunmayan bu varlıkların içinde yalnız bıraktın.” Gözyaşı, gerçekte böyle olsaydı yok olmak için Allah’a yalvarırdı bundan şüphen olmasın.Pir’ler mana alemini sultanlarıdır yanlarında maldan mülkten bahsedersen onlara küfür etmiş gibi olursun.

Bir alimin dört kadınla evlenmesi…

Geçmiş zamanda zengin bi alim dört kadına da nikah kıymıştı.Güzel insanlardan biriydi, her güzel söze onun değerini arttırmak için karşısına bir kötü söz dikilir öylede oldu dedikodular başladı alimin neden dört kadınla evlendiğiyle ilgili. İslamiyet’te bu serbestti ama oranın halkı genel olarak tek eşliydi.O alimin öğrencileri vardı.Bu dört kadına kafası yatmayan bi öğrencisi:”Hocam iyi, hoş konuşuyorsun da bi bu halk neden böyle söyler, onlar sözleri mantığıma yatmaz ama kalbim nedense seni tasdik eder.Bu işin sırrı nedir?”Alim:”Oğlum zannetme ki ben şehvetimin esiriyim ancak insanın gözü ruha hep yalan söyler ruhta hep bu yalanlar uğraşır durur ben bu gözü kör edeceğime fazladan üç eş aldım.”Öğrencisinin iyice aklı karışır.Hoca: ”Masallar seni aldatmasın hangi masal pirin elinden çıkmış halktan çıkan kaç söz gerçekte güzeldir?İnsan başka bir insan için yaratılmamıştır.Her insanın yüzünün Allah’a bakması lazım gelir.İnsan ne zaman yüzünü başka bir insan çevirirse işte o zaman işler karışır iki kişiyi seversin biri bozulur.Bozulmasının nedeni sevgisizlik değildir.Ona ait olmadığı içindir işde burada insanın kalbine küçük şirk zuhur eder.Eğer bi kul gönlünü Mevla’ya teslim etmişse dört kadında evlense de bir, yüz kadınla evlense de bir, burada kasıt insanı insandan kurtarmaktır.”

Ahmaklık

Ahmaklık illeti iki cinsinde hoşlanmadığı kaçmak istediği şeydir kim ki Allah’ın ona verdiği imanı az bi menfaate satarsa yahut satmayıp sadece nefsine uyup o sebepsiz verilen imanı söndürürse Allah ona bu illeti giydirebilir.Ya işte Allah insana sözle: ”Bu yaptığın aptallıktır” demez ama ona öyle bir hal getirir ki kişi kendi söylediği sözlerinden bile utanır olur.O ahmak önceden konuştuğu şeylerden konuşsa da fayda vermez çünkü bi söz insandan yüz farklı şekilde çıkabilir.Sadece sözleri değil bedenide bu illete tutulur.

Ahmak insan zifiri karanlık bi geceye benzer hatta ondan daha karanlıktır öyle ki sözleri ve hareketleri insandaki güzel duyguları yıpratır hatta zamanla yok eder.O yüzden böyle insanların ne sohbetinde bulunmak gerekir ne yüzlerine bakmak gerekir.

y1

Üç vasıfta ölebilen şu varlık hayvandan daha fazla alçalmak için Tanrı’dan izin ister.Derki ben hayvan kadar alçalsam da aklım ve idrakim daha fazla ileri gitmemi engelliyor ceylan çamurlu sudan içer mi hiç onunda bi temizliği bir güzelliği var ancak bendeki bu nefs o ceylanın içmediği suyun içinde boğulmuş onun için her şeyini vermiş ne zaman o sudan içmek için eğilse akıl tutup nefsi geri çekiyor ben nefsmin kuluyum onun söyledikleri bana hoş gelir, beni bundan kurtar, beni yalnız ona bırak güzellik göreceli bir kavram değil midir işte söylüyorum benim güzelim bu, daha ne kadar beklemem lazım bunun için? Eğer o bana söylese senin sözlerini bile yok sayarım zaten ilerde yapmayacağım iş de değil bana benim istediklerimi vermediğin sürece.Bunun üzerine Tanrı ona istediği şeyi verir ve derki” istediğin şey sana verildi artık toprak yesen sana balmış gibi gelecek karanlık bulutlara baksan güneşi göreceksin ancak bunları görmek uğruna başkalarının canını acıtacaksın bir yanılgılık zamanın var geri kalanı bana ait, şimdi kalbi mühürlenmiş olarak dolaş sizin bedeniniz her zaman olmasa da aklınız daima bir sarhoşluk içindedir umulur ki ilerde göreceğin belalar seni bana tekrar gönderir”